DİYANET SADECE TOPLARA DOKUNDU KUDURDULAR BİDE PUTLARA PUTPERESTLER DOKUNSA MÜŞRİKLERDEN DAHA AZILI OLDUKLARINI GÖRECEKSİNİZ

 DİYANET SADECE TOPLARA DOKUNDU KUDURDULAR

BİDE PUTLARA PUTPERESTLER DOKUNSA MÜŞRİKLERDEN DAHA

AZILI OLDUKLARINI GÖRECEKSİNİZ



Laiklik, kurucusu bir escinseldir..

Ve bu ülke sarhoş masalarında, dumanlı partilerle sapkın, çarpık ilişkiler yaşayan kişiler tarafından kuruldu..

Ne bekliyorsunuz ki, doğal olarak onun kurduğu lâik, kemalist sistem'den ancak böyle bir nesil çıkar.

Yani önce halkı KANDIRMIŞLAR, sonra Yetkiyi ele GEÇİRİNCE, HILAFETI, kaldırmış

lar, Bu münafiklik,

kefereliktir.Sufyan

lik decaliyetlıktır. İslam diyarı Türkiyemizin, Ülkemizin ve islam dünyasının çektiği sıkıntıların ana sebebi Hilafet, Makamının kaldırılmasıdır...

HİLAFETİ KALDIRAN,HALİFE

Yİ SÜRGÜN EDEN,ALLAHIN KANUNLARINI,İSLAMI KANUNLARINI,

İSLAM, HAYATINI KALDIRAN,ŞERİATI, MUHAMMEDİYE

A.S.M ÜMMETİNİ PARÇALAYAN,

IRKÇILIK, YAPAN MÜSLÜMANLARI HALIFESIZ BAŞSIZ KALKANSIZ, BIRAKAN.ÜMMETİ MUHAMMEDİ A. S. V. M. ZALİMLERİN ZULMUNE ATAN, KİŞİ ADİTİRK, İTISMET VE avanesidir.BUNLA

RI YAPAN KİŞİ VE

KİŞİLER,NE MÜSLÜMANDIR, NEDE TÜRK TÜRLER, ANCAK DİNSİZ,İMANSIZ BİR ataistirler, MASONDURLAR, Yani,koruma kanununundan

(5816)dan değil ALLAH C.C.den KORKALIM.AHİRETTE KULUM BENİM İÇİN NE YAPTINNIZ?? DEYİNCE NE, DİYECEĞİZ?

BU ZÜLUMLU,

CAHILIYE, KÖLELIK KANUNUNU 5816 BİRAN EVEL HEP BERABER,KALDI

RALIM..



















Unutanlar,unutturmaya çalışanlar için 27 Nisan muhtırası hakkında o günkü gazetelerden bi demet................


o günlerden birkaç şerefsizin yazılarından alıntılarla hatırlayalım.


Yılmaz Özdil : Bundan sonraki adım tank olur


Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır. Kaçınılmaz gerçek, budur.


Fikret Bila : TSK'nın sarsılmaz kararlılığı


"Genelkurmay'dan sert açıklama" manşetiyle çıkan Milliyet Gazetesi ise açıklamayı öven bir dille vermişti. Milliyet yazarı Fikret Bila, ballandırarak köşesine taşıdığı bildiriye destekler bir üslupla ele aldığı görülüyor. Bildiriyi "TSK'nın sarsılmaz kararlılığı" olarak sunan Bila, bildirinin ucunun açık olduğunu savunarak bunun devamının gelebileceği imasının altını çizdi.


Emin Çölaşan : Asker devreye girdi, rahatladık


Asker devreye girdi. 27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarca insanımızı rahatlattı. Medyanın büyük çoğunluğu da elinde bulunduran entel-şeriatçı kesim ise askerleri hemen tu kaka ilan etti. Niçin? Çünkü uyarı yapan Cumhuriyet ilkelerini savunan ordu bizim değil. Peki, kimin ordusu.


Onur Öymen : Genelkurmay'la aynı düşünüyoruz


Genelkurmay'ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. 'Ne mutlu Türk'üm diyene' kelimesini kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Laikliğe hakaret edeceksiniz ve sonra diyeceksiniz 'ben değiştim' ve bu ülkenin cumhurbaşkanı olacaksınız. Bunları söylediğinizde siz çocuk değildiniz. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.


Ural Akbulut (Eski ODTÜ rektörü: Bekliyordum. Bu ikinci 28 Şubat'tır


Bu süreç birkaç günlük bir olay değil. Bütün uyarılara rağmen bugüne gelindi. Hükümet ipleri gerip son noktasını bulmaya çalıştı. Böyle bir patlama bekleniyordu. TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır. Yaşanan bu son olay öncesinde Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı açıklamalarıyla gerekli uyarıları yaptılar ama kimse dikkate almadı.

















Meselenin özü

Sultanla beraber Tanrıyı da tahttan indirdiğini düşünen

jakoben, oligarşik, azgın azınlık

Egemenliği kendi uhdesinde gördüğü için

her konuya kural koyma hakkı olduğuna inanıyor

Allah'ın kurallarını beşeri hayatta olduğu gibi

Dini hayattan da uzaklaştırmaya çalışıyor


Ramazanı iptal edelim, 

orucu şubata sabitleyelim, 

ibneliği serbest bırakalım 

gibi dine muhalif kurallari dayatarak

Dünya işlerinden sonra

din işlerine de karışmaya çalışıyor.

Öyle pervasız ve azgınlar ki

DİB nın dini bir hükmü dile getirmesini bile kabullemiyor

kuduruyorlar.

















Günaydın çocuklar, nasılsınız?” diyen öğretmene “sağol!” diye bağırmayı öğrenen çocuklarımızın geçmişe ve bugüne mantıklı bir şekilde bakması beklenebilir mi? Mekke, Medine, Kudüs, Balkan Yarımadası ve dünya petrolünün % 60’ını kaybettiğimiz Lozan’ı doğuran olayları bayram diye kutlamamız, müsebbiblerin heykellerini dikmemiz bu yüzden.


Çünkü Kemalist eğitim sistemi Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nitelikli insanları yetiştirmek için değil Doğu Akdeniz’de İngiliz menfaatlerini korumak için inşaa edildi. “Modern” Türkiye’nin çocukları Batı’ya hayran, kendi tarihini anlamaktan aciz hatta Osmanlıya ve İslâm’a karşı nefret içinde yetişmeliydi. Aksi takdirde geçmişi sorgulayıp 1ci dünya savaşı sonrasında kurulan ve sonradan petro-dolar sistemine dönüşecek olan petro-sterlin “düzenini” bozabilirlerdi. Churchill’in dediği gibi Cumhuriyet Türkiyesi cılız kalması gereken bir ağaçtı; solarsa sulamak, büyürse budamak gerekiyordu.


Britanya dünya hakimiyetinin sürmesi için Musul, Kerkük, İran ve Bakü petrollerinin dünya piyasalarına akmasını engellemek gerekliydi. Çünkü bol ve ucuz petrol, sterlinin değerini düşürmekle kalmaz, Almanya gibi rakipleri sömürge savaşında lider yapabilirdi. Üstelik Türkiye önderliğinde doğabilecek İslâm birliği projeleri Mısır’ı da çekim alanına dahil edeceğinden Londra’yı Hindistan’a bağlayan Süveyş yolu da tehlikeye düşüyordu.


İşte “3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası bu sebeple üretildi. Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.


Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.


Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor.


Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı.


Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.
















1) Yeri gelmişken,


Türkiye'de 3 milyona yakın KRİPTO Ermeni, 2 milyona yakın KRİPTO Yahudi, bir milyon üzeri KRİPTO Rum vardır.

Bu kriptoların tamamı ordunun, devletin, siyasetin, ticaretin, sanatın ve  BASININ  kilit noktalarını ellerinde tutmaktadırlar.


2) 15 Temmuz HAİN darbe girişiminden sonra bir çoğu DEŞİFRE edilmiştir. Deşifre edilmeyen daha azımsanmayacak sayıda KRİPTO mevcuttur.

Her kim ki, CUMHUR İTTİFAKI'NA  karşı amansız bir DÜŞMANLIK yapıyorsa, biliniz ki onların kahir ekseriyyeti bu kriptolardır..


3) Bunlara alet olan birtakım zavallı CAHİL CÜHELÂ kısmı da elbette vardır. 

Kriptolar yedi göbekten yeminli Türk-İslam düşmanıdırlar.

Bizden olup da onların değirmenine su taşıyan avanaklarda maalesef çok.

Yakında, Canan'ların neden kudurduğunu da yazacağız.
















@TREmreErcis

1-Türkiye'de twitır etkili görünüyor olsada sokakta bir karşılığı yok. Twitır'ın tek önemli etkisi, emniyet ve yargı üzerinde. Bir şahsı, TCK'ya muhalif bir paylaşımı üzerinden saatler içinde gözaltına aldırmanın dışında bir özelliği yok. Twitır, bir operasyon aracı hepsi bu.


2-Öte yandan Türkiye'de toplam twitır kullanıcı sayısı 9 Milyon. Bunun yarısı bot hesap. Geriye kalan reel kişilerin yarısından fazlası muhalif kesim. Çünkü sosyal medya, işçi sınıfının değil daha seküler yaşayan beyaz yakalı ve zengin sınıfının eğlence aracı.

 

3-Twitırın sokakta karşılığı olmadığının en önemli ispatı, sabah haberleri ve akşam yayınlanan ana haber bültenleri. 

A Haber+CnnTürk+Habertürk+Beyaz TV+TRT 1 kanallarının reytingi Fox Haberin reytingini geçemiyor. Bu size bir şey ifade etmiyor mu?

 

4-Türkiye'de sokakta karşılığı olan gazete ve televizyonların hepsi iktidara yandaş değil muhalif olan kesime ait. Twitırda kopan fırtına sadece mastrubasyondan ibaret. AK Parti böyle kazanamaz! Her geçen gün merkezden daha da uzaklaşıyor. Çünkü sokağı twitır zannediyor...!
















 24 Nisan’da Ermeni Soykırımı olmamıştır. Rus-Fransız-İngiliz destekli Ermeniler, Devlet-i Âli’ye ve Türk Milleti’ne saldırmışlar, mukabilen meşru müdafaamızla karşılaşmışlardır. Kontrolsüz davranan bazı kişiler idam edilmişlerdir ama hârici her iddia, planlı Türk Düşmanlığı’dır.

Original (Türkisch) übersetzt von



Am 24. April gab es keinen Völkermord an den Armeniern. Von Russisch-Französisch-Britisch unterstützten Armeniern griffen Devlet-iÂli und die türkische Nation an und stießen auf unsere legitime Verteidigung. Einige von denen, die sich unkontrolliert verhalten, wurden hingerichtet, aber jede andere Behauptung ist als türkische Feindseligkeit geplant.


















AUCH IS/ISIS İST NUR EIN PROJEKT ! DAS ZİEL IST STEP BY STEP ‚GROSS ISRAEL-EREZ IZRAEL‘

22. Oktober 2014 Mankurt

AUCH IS/ISIS İST NUR EIN PROJEKT DAS ZİEL IST STEP BY STEP ‚GROSS ISRAEL-EREZ IZRAEL‘ FÜR DIESES ZIEL KÖNNEN RUHIG 40 MILLONEN STERBEN VÖLLİG EGAL HAUPTSACHE EIN PAAR FANATATISCHE JUDISTEN SIND ZUFFRIEDEN. ZUM ERREICHUNG VOM DIESEM ZIEL WIRD-WIEDER EIN RELIGIONSKRIEG WIE VOR 1000 JAHREN VOM ZAUN GEBROCHEN


(DIE TEMPELRITTER WAREN ALS CHRISTEN VERKLEIDETE JUDEN DAS SOLLTEN DIE MENSCHEN WISSEN)


FELDHERREN SIND ZIYONISTEN NICHT ALLE JUDEN SIND ZIYONISTEN FUSSVOLK ODER


ARMEE SIND CHRISTEN VORNEHMLICH RADIKALE EVANGELISTEN AUS USA DIE FANATIKER WOLLEN DIE VERNICHTUN ALLER NICHTJUDEN DAMIT ARMAGEDDON KOMMT DAMIT AUCH IHR GOTT HERABSTEIGT UND DER LETZTER KRIEG BEGINNT -WAS FÜR EIN PERVERSER KRANKE GLAUBE DAFÜR SIND SIE BEREIT ALLE MENSCHEN IM NAHOST AUSZUROTTEN.


LAUT TEO-HERZELS PLAN SOLLTE IN ERSTEN 50 JAHREN STAAT ISRAEL GEGRÜNDET WERDEN IN DEN NAECHSTEN 50 JAHREN SOLLTE GROS ISRAEL IN GRENZEN VOM TALMUT ENTSTEHEN.


DARUM DIE ANSCHLAEGE VOM 911 UM DAS CRISTLICHE ABENDLAND ZUM GROSSANGRIFF AUF DIE MUSSLIME AUFRUFEN ZUM GLÜCK SIND DIE MENSCHEN NICHT DRAUF EINGEGANGEN. DARUM WIRD JETZ MIT TAEGLICHEN TERROR NACHRICHTEN HASS GEGEN ALLES ISLAMISCHE ERZEUGT !


VATİKANISTEN VERHALTEN SICH ETWAS ANDERS SIE WOLLEN PALISTINA OHNE JUDEN UND MUSSLIMANN


BEGRIFFE WIE HEILIGES LAND ODER HEILIGER KRIEG SIND DUMME BEGRIFFE. IM ISLAM GIBT ES SO ETWAS NICHT, WEDER KRIEG KANN HEILIG SEIN NOCH DIE ERDE, WARUM SOLL EIN STÜCK ERDE AUF DIESEN PLANETEN WERTVOLLER SEIN ALS ANDERE, DUMMER ABERGLAUBE


KRIEG IST SCHLECHT UND IST EIN WERKZEUG VOM DUMMEN EINFAELTIGEN UND BÖSEN MENSCHEN !


FRIEDEN SCHAFFEN ERFORDERT MEHR MUT ALS KRIEGE ZU BEGINNEN




















PAGANIZM

Paganizm Dünyanın en eski ve en yaygın Dinidir, ilahları Para ve Güçtür

her çeşitli şekile girerler, karşımıza Müslüman,Hiristiyan,Laikci,Fetöcü,Yahudi olarak çıkarlar, bu bir Maske'dir genelde Masondurlar ve siyonizme(yahudiye) hizmet ederler. Nedeni ise Paranın ve Gücün yahudilerde olmasıdır.

Üniversitelerde yuvalanmışlar,buralardan yeni Nesil Paganist (Putperest)

yetiştiriyorlar ve buradan Parayı (Bankalar-Boorsa vs.), ve Gücü (Politika/Siyaset,Askeriye/Devlet,Üniversite) kontrol ediyorlar


Laik Cumhuriyet Paganist Devlettir 











"Atatürk'ü Koruma" Kanunu'ndan ziyade; "Atatürk'ten Korunma" Kanunu'na ihtiyaç var.


Ölüleri değil, dirileri koruyun.









almanyada'ki alevilere göre alevilik hiristiyanliga YAKIN din diyorlar

islami red ediyorlar

TC deki aleviler Takiyye ustasidirlar inanmayin

almanyada maskesiz dolasiyorlar











Türkiye Cumhuriyeti döneminde TC Vatadaşı denilen HDP-PKK Kürtleri,  başka devletlerin oyununa gelip Anadolu da katliam yaparsa hiç Şaşırmayın

Edirneden istanbula,izmirden kars'a, mersinden trabzona kadar 7 Milyon Hdp Pkk Seçmeni var ilk fırsatta Anadolu da katliam yapar.

Suriye Türkiyenin Aynası Suriye ne hale düştüyse Türkiyede benzeri olur

Alevi Laik Esed Müslümanlara katliam yapıyor, TC deki atatürkcü laik aleviler ve HDP-PKK Kürtleri Anadoluda Müslüman (Türk+Kürt) bırakmazlar.

Türkiyede olamaz demeyin olur hemde bal gibi olur, Suriyede 80% Ehli Sünneti, %17 Nusayri-alevileri yok etti, tabi Batının yardımıyla ama bizde başlayan kargaşada Batı CHP-IP-HDP den yana olacak,Laik kemalist TSK

alevilerden yana olacak. Müslümanların iki seçeneği olacak. Birincisi Ölmek, ikincisi Türkiyeyi terk etmek. Müslümansan bu gelecek olaylara hazır olun. Coronadan sonra bütün Devletler karışacak.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde milleti sadıka denilen Ermeniler, Batı devletlerin oyununa gelip Anadolu da katliam yaptı 3,5 Milyon Türkü vahşice katlettiler, bu olayların tekrarlanmasını istemiyorsanız hazırlıklı olun.

Bizimkiler akıllanmaz ama benden söylemesi-Selam ve Dua ile.




Savaşı Kazanan biz ,Kahramanlığını yapan Laikler

Toprak için Can Veren Biz, Satıp Bayram Yapan Laikler

Tarihi Değiştiren Biz, Tarihimizi değişen Laikler

Vatanı Koruyan Biz, Edebiyatını yapan Laikler


Avrupayı Teröristleri Dost görenlerin ülke için savaştıklarına İnanıyor musunuz?




Benim tek bir önderim var

O da Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) dır.. 


Diyemeyenlere yazıklar olsun !









Ömrümde "Atatürk olmasaydı babanın kim olduğunu bilmezdin" hezeyanından daha adi bir şey işitmedim.


ULAN sen kimsin ki koskoca Türk Milleti'nin namusunu bir kişinin varlığına mal edip bu aziz Milleti aşağılıyorsun?


Türk Milleti M.Kemal'den evvel namussuz muydu hadsiz herif!





















Ein Virus namens Hysterie.


Wirkungsvoller als das Coronavirus bekämpfen wir gerade leider die gesamte Weltwirtschaft.


Die Corona-Pandemie wird in die Geschichte eingehen. Aber nicht als die gefährlichste Seuche der Menschheit. Da gab es viel schlimmere – von der Pest bis zur Spanischen Grippe. Corona ist historisch so einmalig, weil wir die verheerendsten Folgen womöglich gar nicht dem Virus verdanken, sondern den politischen Antworten darauf.


Nie zuvor brach die Weltwirtschaft aufgrund des allerorten verhängten Shutdowns derart tief und – so ist zu fürchten – lang anhaltend ein wie jetzt. Die WTO rechnet bereits mit einem Welthandelsminus von rund einem Drittel! Allein in den USA haben in nur vier Wochen 22 Millionen Menschen ihren Job verloren. Nie zuvor wurden in der Folge derart gigantische Finanzhilfen beschlossen im Werte vieler Billionen von Dollar, Euro und Yen.


Das wiederum bedeutet Staatsschulden, die weit in die nächste Generation hinein beglichen werden müssen. Trotzdem wirft die deutsche Kanzlerin manchen besorgten Ministerpräsidenten, die endlich Lockerungen fordern, nun „Öffnungsdiskussions-Orgien“ vor. How dare you, Frau Merkel?


Weniger das Virus, sondern vor allem die Reaktionen darauf zerstören gerade Firmen, Jobs und Existenzen, also Leben. Corona hat es geschafft, dass der gesamten Weltwirtschaft der Stecker gezogen wurde angesichts einer Krankheit, die wir noch nicht mal verstanden haben: Wie wirkt Sars-CoV-2? Wie viele Infizierte gibt es wirklich? Wie hoch ist also die Sterberate überhaupt? Auf all diese wichtigen Fragen haben wir noch keine validen Antworten.


Trotzdem regiert vermeintlich „alternativloser“ Aktionismus, der nicht dadurch besser wird, dass die Virologen sich fortwährend gegenseitig widersprechen und Politiker in der Folge Panik und Hysterie schüren: Noch Ende März orakelte Gesundheitsminister Jens Spahn über eine „Ruhe vor dem Sturm“. Und Tierarzt Lothar Wieler, Chef des Robert Koch-Instituts, sah „italienische Verhältnisse“ herannahen.


Nichts davon trat ein, was zwei Gründe haben kann: Die Drohungen zeigten Wirkung, unser verändertes Verhalten dämmte die Pandemie ein. Oder das Virus ist schlicht nicht so gefährlich, wie wir aufgrund des medialen Dauerfeuers und schnappatmender Politik mutmaßen.


Tierarzt Wieler begründet den Shutdown gern damit, dass der Großteil der Bevölkerung längst noch nicht immun sei. Wie aber will er das erreichen, wenn er andererseits immer warnt, dass die Reproduktionsrate (R) des Virus nicht über eins liegen dürfe, dass also jeder Infizierte immer noch mehr als einen weiteren Menschen ansteckt?


Wollen wir nun die viel beschworene Herdenimmunität erreichen oder möglichst viele vom Virus fernhalten? Seit Ende vergangener Woche ist zwar klar, dass R bei 0,7 liegt, für Wieler ist aber selbst das kein Anlass, über Lockerungen des Stillstands nachzudenken, der die Wirtschaft zerstört und unsere Gesellschaft paralysiert.


Corona sei eine Grippe, mit der wir zu leben lernen müssten, werben Michael Schulte-Markwort und Klaus Püschel, Professoren am Hamburger Universitätsklinikum Eppendorf, für mehr Pragmatismus. Püschel hat als Rechtsmediziner etliche Corona-Todesopfer untersucht. Sein Fazit: Ausnahmslos alle litten an schweren Vorerkrankungen, denen sie – „auch wenn das hart klingt“ – im Laufe des Jahres eh zum Opfer gefallen wären. Die Zahlen würden die Angst vor Corona schlicht nicht rechtfertigen.


Apropos Fakten: 2017/18 starben in Deutschland über 25.000 Menschen an normaler Grippe, ohne dass die Republik sich damals Stillstand verordnet hätte. Covid-19 erlagen bislang hierzulande 4.600 Menschen, weltweit sind es 165.000 Tote. Das ist viel, sicher. Aber jedes Jahr kommen weltweit noch Millionen Menschen bei Verkehrsunfällen ums Leben, 1,3 Millionen starben allein 2016 an Tuberkulose. Leben ist lebensgefährlich.


86 Prozent der bisherigen Covid-Todesfälle in Deutschland waren über 70 Jahre alt. Nur drei Prozent der überhaupt nachweisbar Erkrankten waren Kinder und Jugendliche unter 15. Trotzdem reagieren viele Eltern mittlerweile selbst auf vorsichtige Schulöffnungs-Vorschläge, als wolle man ihre Kinder auf dem Scheiterhaufen des Großkapitals opfern.


Natürlich müssen Risikogruppen geschützt werden (sofern die das überhaupt wünschen; es gibt ja auch Senioren, die lieber eine Ansteckung riskieren, als nicht mehr bei ihren Familien sein zu dürfen). Es muss ein sorgfältig orchestriertes System der Intensivmedizin geben, viel mehr Schnelltests und eine flächendeckende Versorgung mit Schutzmasken.


Stattdessen regiert vielerorts Chaos und Kompetenz-Wirrwarr: In Bayern wird nun die Maskenpflicht eingeführt, Wirtschaftsminister Peter Altmaier will plötzlich Milliarden Masken ordern, die seine „Fachleute“ vor Kurzem noch für nutzlos hielten.


Was denn nun? Wirtschaft ist nicht alles, aber ohne Wirtschaft ist alles nichts. Für Abrechnungen ist es noch zu früh. Doch die werden sehr schmerzhaft ausfallen. Und was tun wir, wenn in ein paar Jahren ein viel gefährlicheres Virus auftaucht? Hoffentlich sagen unsere Kinder dann nicht: „2020 war das Jahr, in dem unsere Eltern in einer selbst inszenierten Massenpanik unsere Zukunft zerstört haben.“


Mehr: Für die Wirtschaft ist die behutsame Öffnung lebenswichtig. Doch die Regierung muss schnell weitere Antworten liefern – und Sicherheit gewährleisten.


Thomas Tuma, aus dem Handelsblatt


ps. Das Bild ist aus dem Computerspiel Mound & Blade von türkischen Entwicklern. Den wollte ich schon lange hier verwenden, auch wenns nicht grad zu Corona passt..... :)




















Warum „Erdogan“?


Um das Phänomen Erdogan verstehen zu können, muss man die Geschichte der Türkei der letzten 100 Jahre Revue passieren lassen.


Der türkische Staatspräsident Recep Tayyip Erdogan ist nicht nur ein gewählter Politiker, er ist zugleich auch der geistige Anführer einer Revolution, die vergleichbar zur Französischen Revolution 1789 mit dem Sturm auf die Bastille, die Mehrheit der Menschen in der Türkei aus ihrer Gefangenschaft des Systems befreite.


Bevor Tayyip Erdogan an die Macht kam, gab es eine Mixtur aus Oligarchie, Stratokratie und Xenokratie. Das heißt, eine kleine Minderheit der korrupten Klasse hat mit politischer Unterstützung aus dem Ausland und mit militärischer Unterstützung der türkischen Streitkräfte das Land 70 Jahre ausgebeutet.


Elementare Bestandteile der demokratischen Grundordnung waren ungenügend vorhanden. Menschenrechte, Pressefreiheit, Religionsfreiheit und Rechtsstaatlichkeit wie wir es aus Deutschland kennen, waren nur für die sogenannten Eliten vorenthalten. Die Menschen wurden wie Bürger 2. Klasse behandelt und auch der Zugang zur höheren Bildung war nur wenigen Personen vorenthalten. Eine medizinische Grundversorgung gab es nur für die Gutbetuchten. Kranke Bürger, die nicht die finanziellen Möglichkeiten hatten, wurden in den Krankenhäusern nicht behandelt.


Die Religion wurde aus dem öffentlichen Leben verbannt. Der türkische Staat war wirtschaftlich und geistig insolvent. Die Quintessenz: Die Türkei war ein Entwicklungsland mit einem Bruttoinlandsprodukt von 2.500 USD pro Person.


Heute liegt das BIP mit dem gestiegenen Wohlstand bei 11.000 USD, es gibt eine kostenlose medizinische Grundversorgung, es gibt mittlerweile in jedem der 81 Provinzstädte mindestens eine Universität, eine 8-jährige Schulpflicht wurde eingeführt und alle anfallenden Kosten der Schulen werden nun vom Staat getragen.


Die Religionsfreiheit wurde wiederhergestellt, das Militär untersteht jetzt der Zivilregierung, die Rechtsstaatlichkeit hat an Bedeutung zugewonnen. Es gibt in der Türkei mittlerweile soziale Hilfsprogramme für wirtschaftliche und sozial schwache Bürger, daher ist die Armutsrate in den letzten Jahren von über 16% auf unter 5% gefallen.


Die Minderheiten haben allumfassende Rechte in ihrer Geschichte bekommen. Die Kurden z.B. haben ihre kulturelle Autonomie wiedererhalten, kurdische Sprache, Musik, Literatur, Fernsehen und Feierlichkeiten wurden wieder in der Öffentlichkeit erlaubt.


Die Kirchen und Synagogen wurden und werden weiterhin auf Kosten des türkischen Staates restauriert. Die Alewiten können angstfrei ihre Religion ausleben. Das Bewusstsein für die türkische Geschichte und die türkische Kultur wurde gestärkt.


Kurzum: Recep Tayyip Erdogan hat den Menschen ihre Würde, ihre persönliche Freiheit, ihre Religion, ihren Stolz und ihre Unabhängigkeit wiedergegeben.


Recep Tayyip Erdogan hat die Bürger mit dem Staat wiedervereinigt. Das ist ungefähr so vergleichbar, wie die deutsche Wiedervereinigung.

Für viele Menschen ist er der Retter und Modernisierer der Türkei.


Warum Erdogan viel Sympathie von den Auslandstürken genießt.


Um den Gefühlszustand der türkischen Staatsbürger in Deutschland und der türkischstämmigen Deutschen plakativ veranschaulichen zu können, möchte ich folgende Beschreibung zur Hilfe nehmen:

In Deutschland regiert unsere Bundeskanzlerin Frau Merkel, daher ist Deutschland mein Mutterland. In der Türkei regiert der türkische Präsident Herr Erdogan, daher ist die Türkei beim Vaterland. Nur leben beide Elternteile in unterschiedlichen Welten.


Natürlich würde ich mir wünschen, dass wir den hohen Lebensstandard in Deutschland auch in der Türkei erreichen. Nur haben wir unterschiedliche Voraussetzungen und Gegebenheiten in den jeweiligen Ländern. Wir sind in Deutschland umgeben von freundschaftlich gesinnten Nachbarn, sind eingebettet in der EU, sind die 4 größte Wirtschaft Nation der Welt, haben ein hohes Bildungsniveau und werden nicht seit Jahrzehnten vom Terrorismus heimgesucht.


Die Türkei ist umgeben von instabilen Nachbarn, die entweder sich im Kriegszustand befinden oder wirtschaftlich am Tropf oder EU hängen, die Türkei ist die 17 größte Wirtschaft Nation der Welt und führt seit Jahrzehnten einen Krieg gegen die PKK und neuerdings gegen den Terroristischen Staat (IS) sowie gegen Putschisten.


In dieser postputschtraumatischen und instabilen Lage kann man nicht von gleichen Grundvoraussetzungen ausgehen und für beide Staaten die gleichen Regierungssysteme verlangen. Ferner pflegen die türkischen Oppositionsparteien keine konstruktive Politik und betreiben fast ausschließlich Fundamentalopposition. Während seiner Amtszeit als Außenminister dürfte Hans-Dietrich Genscher 14 verschiedene Außenminister in der Türkei kennenlernen. Das verdeutlicht vielleicht die gravierenden Unterschiede zwischen diesen beiden Ländern.


Die Türkei benötigt einen starken Führer, damit das Land nicht auseinanderfällt und subversive Putschisten und extreme Gruppierungen nicht das Land in ein Chaos führen.


Das was für mein Mutterland gut ist, muss nicht automatisch auch für mein Vaterland gut sein und umgekehrt.

Ich fühle mich in beiden Ländern sehr wohl. Beide Länder haben Vorteile und Nachteile. Wir sollten aber nicht Nachsicht walten lassen, bei der Beurteilung über das andere Land, wenn einem die dafür notwendige Wissensbasis fehlt.


Ferner darf man die Hetzkampagnen der deutschen Leitmedien gegen die Türkei, gegen den türkischen Staatspräsidenten und gegen die in Deutschland lebenden türkischstämmigen Bürger nicht verharmlosen. Es grenzt zeitweise an geistiger Körperverletzung.


Des Weiteren möchte ich auf noch auf einen wichtigen Punkt hinweisen. Falls der türkische Staatspräsident die Türkei als Diktator hätte regieren wollen, hätte er damals kein Referendum anberaumt, hätte alle Macht in der Türkei an sich gerissen und die Demokratie abgeschafft. Diese Verschwörung gegen den türkischen Staatspräsidenten hilft uns nicht weiter. Daher sind solche Titulierungen fehl am Platz und sorgen sicherlich nicht für Entspannung in der Deutsch-Türkischen Beziehung.


Leider besteht auch eine Korrelation in der Hassterminologie zwischen den deutschen Propagandamedien, den gesteuerten Politikern und dem türkischen Staatspräsidenten.


Warum die Propaganda der deutschen Politiker?

Spätestens seit dem Fall unseres ehemaligen Staatspräsidenten Christian Wulf wissen wir um die Hebelwirkung der 4. Macht in Deutschland. Daher fällt es deutschen Politikern sehr schwer sich gegen diese Dominanz zu wehren und springen auch auf den Türkei Bashing Zug auf, um die eigene Karriere nicht zu gefährden. Verzweifelt sucht man nach Machtpolitikern, die Rückgrat zeigen und sich für die Wahrheit und die Völkerverständigung einsetzen.

Man darf natürlich diese Teflonbauchtänzer, besser bekannt als Politiker, aber auch nicht vorverurteilen. Es ist leicht, sich als Populist zu präsentieren und die Gesellschaft in Deutschland zu spalten, als sich als Patriot für die Belange der deutschen Bevölkerung einzusetzen.


Die Bürger erwarten Antworten auf Fragen, die unser Land tangieren. Es ist eine Schande, dass wir als ein sehr wohlhabendes Land unsere Rentner zur Tafel schicken müssen oder wir zusehen, wir Rentner, die dieses Land aufgebaut haben, Pfandflaschen sammeln müssen, um ihren Lebensabend zu gestalten. In der Leiharbeitsbranche können die Mitarbeiter nicht ihre Familien ernähren und müssen regelmäßig zum Aufstocken die Behörden um Unterstützung anbetteln. Obdachlose leben seit Jahren hilfsbedürftig auf der Straße und bekommen zurzeit Gesellschaft von herumvagabundieren Clans aus anderen EU-Staaten. Dementsprechend sieht aus das Bild der Straßen in den Großstädten aus.


Die Alleinerziehenden Elternteile kämpfen jeden Monat, um über die Runden zu kommen. 20% der in Deutschland lebenden Frauen werden mindest. 1x im Leben Opfer sexueller Gewalt. Wo ist der Aufschrei unserer Politiker? Wir haben eine massive Wohnungsnot in den Ballungsräumen, wo sind die Lösungsvorschläge? Die Kinderarmut, die Drogenkriminalität und der Menschenhandel werden nur halbherzig bekämpft. In einer Zeit wo unsere Geheimdienste wie z.B. „NSA“ alle Telekommunikationsdaten erfasst und damit jeden Tag meiner Bürgerrechte verletzt, aber bei der Bekämpfung der Drogenkriminalität sich vornehm zurückhält und damit unsere Kinder und unsere Gesellschaft geistig kontaminiert.


In der Bildungspolitik, die unsere Zukunft sichern sollte, werden emotionale Vernachlässigungen den Wirtschaft Standort Deutschland massiv schaden. Manchmal bekommt man den Eindruck es steckt System dahinter. Der Euro steckt seit fast einem Jahrzehnt in der Krise, die uns unsere Politiker eingebrockt haben, mit handwerklichen Fehlern bei der Einführung des Euros.


Es ist die Pflicht unserer Politiker, sich in erster Linie für die Probleme der deutschen Bevölkerung einzusetzen, keine Nebenkriegsschauplätze zu eröffnen und sich nicht als armselige Populisten zu gerieren. Aber ein Teil unsere geistig unterbelichteten Politiker vermitteln den Eindruck, dass die Anwesenheit eines ausländischen Politikers die nationale Sicherheit gefährde.


Ich glaube, dass die Menschen in Deutschland andere Sorgen und Nöte haben als was die Medien und die Politiker uns vorgaukeln. Genau das führt aber zur Politik Verdrossenheit und zu gesellschaftlichen Verwerfungen. Unsere Politiker rennen mit populistischen Sprüchen dem Zeitgeist hinterher. Ich würde mir wünschen, dass die Politiker ihre Vorbildfunktion wahrnehmen, wie seinerzeit Willy Brandt.


Wir leben in Deutschland und in der Türkei zwar gemeinsam auf der Erde aber in 2 unterschiedlichen Welten. Wie bereits ausgeführt, stelle ich fest, dass es eine Lebenswelt gibt in der Türkei, die von den Mainstream Medien in Deutschland weitgehend ignoriert werden.


Es wird von den deutschen Leitmedien ein Bild über die Türkei projiziert, wo die Türkei täglich in einem sehr schlechten Bild dargestellt wird, was aber mit der Realität nicht übereinstimmt. Es wird den Bürgern in Deutschland suggeriert, dass es keine Pressefreiheit gibt, keine Meinungsfreiheit und sonst keine Bürgerrechte gibt.


Fakt ist, dass die Türkei genauso eigene emotionale und spezifische Befindlichkeiten hegt wie in Deutschland. Die Meinungsfreiheit und die Pressefreiheit hört in Deutschland zurecht da auf, wo es zur Geschichtsverklitterung des 3. Reiches kommt. In der Türkei hört die Meinungs- und Pressefreiheit zurecht da auf, wo Terrorismus propagiert oder aktiv unterstützt wird.


Das türkische Volk ist nach nunmehr 35 Jahren Kriegsmüde und wünscht sich sehnlichst ein Ende aller kriegerischen Handlungen in der Türkei und in ihren Nachbarländern. Es wäre wünschenswert gewesen, wenn wir aus Deutschland bei der Erfüllung des Wunsches unseren Beitrag hätten leisten könnten.


Schon bei der Frage wer, hinter dem Putschversuch steckt, können wir keine Einigung erzielen. Mittlerweile gibt es tausende von Beweisen, dass die FETÖ hinter dem Putsch steht. Außerdem haben über 80 Staaten, darunter Russland, Iran und viele andere Staaten die FETÖ zu Hauptbeschuldigen des Putsches erklärt und sie als Terror Organisation eingestuft. Anders die deutschen Leitmedien, die im Zeitalter des Postfaktischen, die FETÖ von jeglicher Schuld freispricht und die westeuropäischen Staaten den geflohenen Putschisten Unterschlupf gewähren.


Selbst der ehemalige US Botschafter Herr James Jeffrey hat in einem Interview mit der „Zeit“ offen zugegeben, dass die FETÖ hinter dem Putsch steckt.


Es ist Verwunderlich, dass die deutschen Medien bis dato keinen Versuch unternommen haben, den Tausenden von Beweisen nachzugehen und bei der Aufklärung der Schuldfrage des Putschversuches Licht ins Dunkele zu bringen. Anscheinend ist es politisch nicht gewollt.


Manchmal passt die Wahrheit einfach nicht zur aktuellen politischen Agenda.


M. Teyfik Oezcan

Freier Journalist


Im April 2017





















ZİYAAAAAAAA ! 

Hangi köy enstitülerinden bahsediyorsun ? 

Türk Bayrağını indirip, Rus Bayrağı çekenlerden mi "Ben ancak Stalin için ölürum" diyen öğrencilerden mi, birbirini gıdıklayan öğretmenlerden mi, yoksa öğretmenlerinden hamile kalan kızlardan mı, ZİYAAA !


Hangi köy enstitülerinden bahsediyorsun ?

Köylülere "Allah yoktur!" diye telkini yapan öğretmenler yüzünden çıkan olaylardan mı, bir sürü kişinin namusunu kirlettiği, 14 yaşındaki hamile Süreyya Kalabalık'tan mı,müstehcen şiirlerle kirletilen masum zihinlerden mi ZİYAAA !


Hangi Köy Enstitülerinden Bahsediyorsun ?

Adana Köy Enstitüsünde Tonguç Baba şerefine verilen şaraplı ziyafette sofraya sakilik yaptırılan sabi köylü kızlardan mı, yoksa Karaoğlan Köy Enstitüsü başta olmak üzere komünist propaganda merkezi haline gelen enstitülerden mi ZİYAAA !


CHP Genel Sekreteri Nafi Kansu'nun torpiliyle, komünist propagandadan Ankara Üni. rektorlüğünden atılan Şevket Atuf Kansu'nun bacanağı ve Türk bile olmadığı halde İlköğretim Gnl.Müdürü yapılan Tonguç Baba diye bir Romanyalının kurduğu fuhuş yuvası köy enstitülerinden mi ZİYAA !


K.Karabekir'in incelemesinden sonra "beni aldattınız diye bağiran İnönü'nün Hasan Ali Yücel ve Tonguç denilen Romanyalıyı huzurundan kovup görevden aldığı ve Tonguç'u el işi öğretmeni yaptığı, Hasan Ali'nin yerine de Reşat Şemsettin Sırer'i getirdiği Enstitüler mi ZİYAAA !Zır Cahil ZİYAAA !

  




















#uygurlar,Türkiye’dir Flagge der Türkei

@tcbestepe

 

@ikalin1


@MevlutCavusoglu

  

@realDonaldTrump

 

#EastTurkistan

#SaveUyghurs  

#VetoChinaUN

#StarvationInCamps 

#BoycottMadeinChina 

#MadeinCCPvirus 

#ChinaLiedPeopleDied 

#CCPBioterrorist

#concentrationcamps

#genocide

#5GKILLS

#America #Turkey
























NACH INTERNATIONALEM SEERECHT HAT DIE TÜRKEI DIE STÄRKERE POSITION ALS GRIECHENLAND


Nach Prof.Dr.Nels Matz-Lück, Professorin für Seerecht an der Universität Kiel, ist die Türkei im Konflikt im Mittelmeer in der stärkeren Position als Griechenland! Die gleiche Person hatte noch vor einem Monat dem Bundestag in ihrem Bericht die Türkei komplett wegen internationalem Verstoß gegen das Völkerrecht bezichtigt! Nun hat Sie wohl eingesehen und konnte wohl recherchieren können,dass der Internationale Gerichtshof (IGH) für Seerechte in den Fällen den Ländern mit dem Festlandsockel 200 Seemeilen Hoheitsgewässer in der Vergangenheit zugesprochen hat und somit die Türkei und eben nicht Griechenland hier im Recht zugunsten der Küstenländer steht: ( Gerichtsurteile des IGH ( Intern.Gerichtshof für Seerechte Libyen‐ Malta,.Art.46 und 47; England‐ Frankreich Maigne- Verfahren,Paragraf 96; Kanada- Frankreich Paragraf 24;"Jan-Mayen" Urteil Paragraf 51-53; Katar‐ Bahrein Urteil Paragraf 185.In diesen Urteilen wurde nach dem Prinzip der " Relevant Costs" und " Median‐line" verfügt!! Das bedeutet,dass immer die relevante Küstenlänge des Festlandes ausschlaggebend ist.).


GRIECHENLAND UND DIE EU ALS AGGRESSOR IM MITTELMEER

Die Türkei verteidigt somit im Mittelmeer seine Seehoheit und ist kein Agressor im Mittelmeer, wie es in der deutschen Presse systematisch behauptet wird! Es kann auch nicht nach der griechischen Logik angehen, dass eine Insel wie Kastellozi,die ca. 2 km von der Küste der Türkei zu Dalaman und über 600 km zum Festland Griechenlands enfernt ist,Seemeilen von über 200 für Griechenland anerkannt und komplett gegen die Türkei gerichtet wird;eine solche Rechtsauffassung existiert nicht! Die EU-Politiken und die deutsche Presse sollte im Fall der Türkei sich objetkiv besser recherchieren anstatt bedingslos die maximalistische,nationalistisch-hellenistische,griechische Expansionspolitik gegen die Türkei zu forcieren!


EU HAT NICHT DAS SAGEN IM MITTELMEER NACH INTERNATIONALEM SEERECHT SONDERN DIE KÜSTENLÄNDER

Ausserdem darf die EU hier in diesem Fall nach internationalem Seerecht auch keine Partei ergreifen, da die EU im Seerecht nicht weisungsbefugt ist,denn die Seehoheit hat nur das betroffene Land nach internationalem Recht und nicht EU! Somit verstösst die EU mir ihrer türkenfeindlichen Aussenpolitik auch gegen internationales Seerecht oder hat Griechenland komplett seine Souveränität an die EU abgegeben?


FRANKREICH MIT MACRON ALS AGGRESSOR UND UNSICHERHEITSFAKTOR INNERHALB DER NATO

Die Position Frankreichs ist dabei noch schlimmer, denn Frankreich verstösst mit seinen Kriegsflugzeugen in Zypern gegen internationales Recht,da Frankreich keine Garantiemacht in Zypern ist, wogegen die Türkei und England aber Stützpunkte als Garantiemacht in Zypern haben können. Macron hat gestern ganz klar der Türkei gedroht,indem er von der roten Linie gesprochen hat! Er sollte wissen,dass die Türkei seine Souveränität bis zum letzten Tropfen verteidigen wird und Frankreich auch nichts in Zypern verloren hat!


GRIECHENLAND MIT EINER STARKEN LUFTWAFFE

Man muss man aber auch sagen,dass Griechenland militärisch sehr stark von der EU und den USA gegen die Türkei unterstützt wird,insbesondere hat die griechische Luftwaffe im Gegensatz der Türkei beträchtlich in den letzten 20 JAhren aufgerüstet,was auch in der Türkei sehr unterschätzt wird! Deswegen würde ein Krieg der Türkei mit Grichenland komplett die NATO auflösen und aber auch die EU,da dementsprechend auch das Flüchtlingsabkommen zwischen der Türkei und der EU nichtig wäre,da die EU hier auch Partei für Griechenland,dass nach internationalem Seerecht aber keinen Anspruch hat,ergreift!


AUSSENPOLITIK DER TÜRKEI MUSS AUCH ÜBERDACHT WERDEN

Die Türkei sollte jedenfalls aber auch seine Aussenpolitik in den letzten Jahren überdenken,da ja Griechenland sehr bewusst und taktisch richtig die aussenpolitische Isolierung der Türkei in der Region zu seinen Gunsten auch nutzt und einen grossen Mittelmeer-Pakt gegen die Türkei mit Länder wie Ägypten, Saudi-Arabien,Arabische Emirate,Israel use. im "Mittelmeer-Forum" geschmiedet hat! Die Türkei sollte sich auch in der Frage mit Israel auch fragen, inwiefern die bedingungslose Unterstützung an die Palästinenser,die sich auch beim Einmarsch der Türkei gegen die PKK /YPG in Syrien beim arabischen Forum, aber auch in allen anderen Fragen sich sehr gegen die Türkei positioniert haben, außenpolitisch sinnvoll ist und vielleicht seine Zusammenarbeit mit Israel wie früher,was ja wirtschaftlich eigentlich sehr stark vorhanden ist, auch politisch verstärken, um auch aus dieser außenpolitischen Isolation rauszukommen!

https://www.tagesschau.de/ausland/griechenland-tuerkei-seerecht-101.html


Levent Taşkıran/KÖLN 



















Jeder kennt Phasen, in denen er sich erschöpft, lustlos oder traurig fühlt. Gerade nach einschneidenden Ereignissen wie der Trennung vom Partner kann der Zustand auch länger anhalten. Unsere Expertin sagt, an welchen Symptomen Sie merken, dass Sie Hilfe brauchen, um aus dem Tief zu kommen.


Eine Depression beeinflusst alle Bereiche des täglichen Lebens: Negative Gedankenschleifen und Gefühlswelten bestimmen das eigene Handeln und die Beziehungen.


Depression – Was ist das?

Der Begriff „depressiv“ wird in der Umgangssprache gern verwendet, wenn jemand sich erschöpft, lustlos oder traurig fühlt. Grundsätzlich erlebt jeder Mensch Phasen der Niedergeschlagenheit; insbesondere nach einschneidenden Ereignissen wie der Trennung vom Partner oder dem Tod eines Angehörigen.



Im Normalfall lockert sich die gedrückte Stimmung nach einer konstruktiven Verarbeitung der Ereignisse von selbst wieder auf. Bei einer Depression, die laut Definition der ICD-10, der Internationalen statistischen Klassifikation der Krankheiten und verwandter Gesundheitsprobleme, zu den psychischen Störungen zählt, hält die getrübte Stimmung dagegen über einen langen Zeitraum an. Zudem geht die resignative Gefühlslage mit Antriebsverlust, Interessensverlust und dem Verlust des Selbstwertgefühls einher. Betroffene erleben negative Gedankenschleifen und erscheinen unfähig, Freude oder Trauer zu empfinden. In letzter Konsequenz bedeuten soziale Aktivitäten und einfache Alltagstätigkeiten eine Überforderung für depressive Personen.



Nur traurig oder schon depressiv?

Unser PDF-Ratgeber zeigt Ihnen die wichtigsten Symptome, Erfolg versprechende Therapien und gängige Psychopharmaka bei Depression.

Zum PDF-Ratgeber

Symptome einer Depression

Psychische Symptome


gedrückte Stimmung und Stimmungseinengung

Interessensverlust, Freudlosigkeit und Verlust der affektiven Resonanz

hohe Ermüdbarkeit und Antriebsmangel bzw. -hemmung

Verminderte Aufmerksamkeit und verringerte Konzentration

gemindertes Selbstvertrauen und Selbstwertgefühl

Gefühl von Minderwertigkeit und Schuldgefühle

negative Zukunftsperspektiven, empfundene Hoffnungslosigkeit und Hilflosigkeit

Gedanken an Selbstmord oder suizidale Handlungen

Körperliche Symptome


Schlafstörungen, Früherwachen und Morgentief der Stimmung

Appetitminderung und Gewichtsverlust

Verlust der Libido

Über die Expertin

Anabel Ternès ist Diplom-Pädagogin mit Schwerpunkt Psychologie. Sie ist Gründerin von Well ID, ein digitaler Service-Anbieter im Bereich des präventiven Gesundheitsmanagements.


Schweregrade einer Depression

Eine leichte Depression liegt vor, wenn der Betroffene zwei bis drei der oben genannten charakteristischen Symptome an sich feststellt und deutlich davon beeinträchtigt ist. Die alltäglichen Aktivitäten kann er aber weiterhin fortführen.


Eine mittelgradige depressive Episode zeichnet sich durch das Auftreten von vier oder mehr typischen Symptomen aus. Dem Betroffenen fällt es schwer, seine Alltagsaktivitäten wie gewohnt fortzusetzen.


Bei einer schweren Depression manifestieren sich die Symptome in quälender Ausprägung; häufig begleitet vom Verlust des Selbstwertgefühls, dem Empfinden von Wertlosigkeit und Schuldgefühlen. Alltägliche Aktivitäten sind dem Betroffenen unmöglich, häufig hegt er Selbstmordgedanken oder hat gar schon Suizidversuche unternommen.


Von einer rezidivierenden Depression sprechen Fachleute, wenn depressive Episoden in gewissen Zeitabständen stetig wiederkehren. Die Dauer der Phasen variiert dabei von wenigen Wochen bis hin zu mehreren Monaten. Diese Form der Depression ist zudem die häufigste: Statistiken geben an, dass 75 Prozent der an Depressionen leidenden Menschen im Laufe von zehn Jahren einen Rückfall erleiden. Je früher die Depression durch die passende Therapie behandelt wird, desto seltener entwickelt sie sich zu einer rezidivierenden depressiven Erkrankung.


„Sich zusammenreißen“ hilft in Fällen von Depression nicht, da diese sich der Selbstdisziplin und der Willenskraft des Patienten vollständig entzieht. Sie stellt eine ernstzunehmende und folgenschwere Erkrankung dar, welche dringend einer Therapie durch  Ärzte und Psychotherapeuten bedarf.


Sobald negative Gedanken zunehmen und den Tag bestimmen, sollten Betroffene dringend und vor allem schnellstmöglich professionelle Hilfe suchen. Außerhalb der regulären Sprechzeiten sollte dann entweder eine psychiatrische Klinik aufgesucht oder ein Notarzt unter der Telefonnummer 112 angerufen werden. Auch können Betroffene sich rund um die Uhr anonym und kostenlos an die Telefonseelsorge unter 0800 - 1110111 wenden.

















Nurullah Çelik

Mustafa Güldağı - Yazar 👇

SABATAİZM-LAİSİZM-CHP-ROCKEFELLER-ROCHİLDSLER VE YAHUDİ-SİYONİZM'İN DÜNYA ÜZERİNDEKİ EGEMENLİĞİ

1) 1949'da ABD ile yapılan eğitim anlaşması sonunda Bülent Ecevit ABD Başkanı "Eisenhover Bursu" ile ABD'ye okumaya gider. ABD'nin amacı Türkiye'yi kontrolde tutmak için sağ ve sol partilerin başına koyacak adam yetiştirmektir. Dikkat buyurun.

2) Bülent Ecevit bu sefer 1957'de Rockefeller Vakfı'nın bursu ile ABD'ye gidiyor. Harvard Üniversitesi'nde Ortadoğu hakkında eğitim veriliyor. Ecevit'in hocası Henry Kissenger'dir. Ecevit, Henry Kissenger hocamdır diye övünecekti. Dikkat.

3) Kissenger, Nobel Barış ödülü almış Bilderberg'in Türkiye sorumlusuydu. Ecevit de Bilderberg toplantısına katılan isimlerdendir. Zaten buna uygun yetiştirildi. Bildirberg dünya ekonomisinin belirlendiği yerlerden. Kissenger'in Türkiye'deki en iyi adamı Kasım Gülek'ti.

4) 1957 seçimlerine az vakit kala Kasım Gülek, Rockefeller bursu ile ABD'de okuyan Ecevit'e Ankara'ya dönüp CHP'de vekil olması için mektup yazar.1957 seçiminde Ecevit vekil olur.1961'de kurulan hükümette çalışma bakanı olur.Kasım Gülek Ecevit'i CHP'den vekil yapmayı başarır.

5) Ecevit CHP'ye üye iken İstanbul CHP il gençlik kollarının bir üyesi de Fetullah Gülen idi.1958'de CHP'nin Beyoğlu Divan Otel'deki gençlik toplantısında tanışan Gülen ve Ecevit ömür boyu dost olacaktı.Gülen,1958'de düzenlenen CHP Gençlik Kolları toplantısının özel davetlisiydi.

6) Ecevit 1944 yılında Robert Koleji'nden mezun oldu. Okuldan arkadaşı Rahşan Ecevit ile evlendi. Tüm hayatı boyunca Bülent Evet'i yöneten kişi Rahşan Hanım olacaktı. Rahşan Hanım Selanik göçmeni bir Sabataist. Sabataist Ilgaz Zorlu bunu açıkladı. İsminin "Raşel" olduğunu söyledi.

7) 1972 CHP Kurultayında İnönü ve Ecevit parti başkanlığı için yarışır.Ecevit oy farkı ile kazanır, İnönü kaybedip istifa eder.Bu tarihten sonra CHP politikasını ve isimlerini Rahşan Ecevit şekillendirir. Bülent Bey, Rahşan Ecevit'in sözünden çıkmaz.Sabataizim kontrolü devam eder

8) Kemal Kılıçdaroğlu'nu 1997'de SSK'nın başına genel müdür yapan kişi de Rahşan Ecevit'tir. Daha sonra CHP'ye sokup yükselmesini sağlamıştır. Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'nün de desteği ile yaptığı adalet yürüyüşünü Rahşan Ecevit medyaya verdiği demeçle desteklemiştir.

9) Deniz Baykal istifa edip Kılıçdaroğlu gelince Rahşan Ecevit: "Daha önce birlikte çalışmış olduğumuz arkadaşlarımızı ve Ecevit'e gönül vermiş yurttaşlatımızı Kılıçdaroğlu ve CHP'ye destek olmaya davet ediyorum" diye açıklama yapar. Bu TBMM'deki basın toplantısında da okunur.

10) Ecevit ve Rahşan'ı CHP'ye yerleştiren Kasım Gülek de Robert Koleji okur. Sonra 1928'de Rockefeller Bursu ile ABD Colombia Üniversitesi’nde iktisat alanında okur. CIA, Vatikan, Pentagon, Gülen ile arası iyi. Kim bu Kasım Gülek? Dikkat.

11) CHP vekilliği, genel sekreterliği yapmış olan "Kasım Gülek'in" Fetullah Gülen ile büyük dostluğu vardı. Kasım Gülek mason ve aynı zamanda CIA ile bağlantısı vardı. Gülen'i CIA ile bağlantıya geçiren Kasım Gülek'ti. Gülen bunu kendi dedi. Sürekli görüşürlerdi.

12)Kasım Gülek ölünce cenaze namazını Fetullah Gülen kıldırıyor. Eşi Nilüfer Gülek İstanbul'da Fetullahçı Yapıya 70 dönüm arazi bağışlıyor. Gülek ailesinin Fetullah Gülen'e desteği burada bitmiyor.

13) Nilifür Gülek'in kız kardeşi "Aylin Radomisli", ABD ordusunda çalışan bir subaydı. Aylin Radomisli, Fetullah Gülen’in ABD’ye yerleşmesine yardım eden isimler arasında yer alıyor. Bunu bizzat Fetullah Gülen söylüyor.

14) Fetullah Gülen ABD’de oturma izni konusunda şunları dedi:

“Kasım Gülek Bey’in baldızı Aylin Hanım Amerika’daydı. Pentagon’la irtibatları vardı. Kendisine Beyaz Saray’dan bunlar nedir diye bizi sormuşlar. O da endişe edilecek bir şey yoktur demiş, referans vermiş."

15) Kasım Gülek'in kızı Tayyibe Gülek de 1999'da Ecevit'in partisi DSP'den vekil oluyor. Ecevit tam o dönem Gülen'e ciddi yardım eder. Tayyibe Gülek küçük yaştan beri ABD'de okudu. CHP ve İP'in ittifak etmesinde öncülük etti.

16) Gazeteci Sabahattin Önkibar röportajda Ecevit'e sorar:

"Fetullah Gülen'e neden muhabbetiniz var?"

Ecevit:

"Sayın Gülen sağ olsunlar, partimize sürekli maddi katkılar yapıp seçim kampanyamıza destek olurlar. Ben sayın Gülen'in kanundışı bir işini ne gördüm ne de duydum" der.

17) Ecevit 1999'da Başbakanken Gülen'in ABD'ye gitmesine yardım etti.

Gülen 2007'de:

"Ecevit okullarımıza sahip çıktı. Önüne bizim hakkımızda bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti. Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse,ilk önce Ecevit için kullanırım" dedi.

18) Ayrıca Rahşan Ecevit Habertürk'e verdiği röportajda:

"Fetullah Gülen'in elini sıkan ilk kadın bendim. Bülent onun okullarını çok beğeniyordu" dedi. Gariptir Ecevit ve Rahşan (Raşel) Ecevit dini yapılara düşmanken Fetullah hareketine yakın oldu.

19) Gülen'in annesi, Edirne'li Mehmet Şükrü Paşa'nın ailesinden. Mehmet Şükrü Paşa'nın atalarının, yüzyıllar evvel İspanya'dan Türkiye'ye (Edirne) göç etmiş olan Yahudilerinden olduğu artık ispatlandı. Anlayacağınız Sabataist bağlantı her yerde.

20) CHP beyni Kasım Gülek, Ecevit ve Rahşan Hanımı CHP'ye sokup büyütür.

Rahşan Hanım, Kılıçdaroğlu'nu CHP'ye sokup büyütür.

Kılıçdaroğlu mu?

CHP'yi HDPKK, FETÖ, IMF'ci, AB(D)'ci, Sorosçu, DHKPC, BND toplama kampına döndürmüş durumda.

Aslında CHP'de değişen bişey yok.

Hep aynı.

Mustafa Güldağı

https://twitter.com/mustafa_guldag/status/1294327136967368704?s=19























Entschuldigung, dass Euch die Qualitätsmedien nichts über die Hintergründe der Explosion von Beirut erzählt haben... ich mach das mal:

Es geht auch hier wieder einmal nur um den Kampf um die Rohstoffe Erdöl und Erdgas. Konkret geht es um das Gebiet Block 9 vor der Küste des Libanon im Mittelmeer.

Am 4. August 2020 erschütterte eine gigantische Explosion Beirut, die Hauptstadt des Libanon. Die Explosion wurde durch 2.750 Tonnen Ammoniumnitrat ausgelöst, welche sich seit 2014 in einem schlecht gesicherten Lagerhaus im Hafen befanden.

Diese Ladung wurde von einem aufgegebenen Frachtschiff mit dem Namen MV Rhosus beschlagnahmt, welches dem auf Zypern ansässigen russischen Geschäftsmann Igor Grechushkin gehörte.

Die Sprengkraft dieses Materials belief sich auf ungefähr 240 Tonnen TNT. Zum Vergleich: die größte konventionelle Bombe (MOAB) besitzt nur eine Sprengkraft von 11 Tonnen TNT oder die eines harmlosen Knallfroschs!

Der Block 9 ist einen Krieg wert!

Im Jahr 2010 wurden gigantischen Mengen an Kohlenwasserstoffen im levantinischen Becken vor dem Libanon im Mittelmeer entdeckt.

Dies war der Schlüssel zu einem Wirtschaftsboom in dieser Region, insbesondere im Libanon, Israel und Zypern.

Es kam jedoch zu einem Streit über die Rechte zur Erschließung der Erdgasfelder mit dem Namen Block 9. Dies führte zu einem geheimen Krieg zwischen dem Libanon und Israel.

Der Fall kam vor die Vereinten Nationen, welche erstaunlicherweise dem Vorschlag Syriens folgten.

Israel lehnte diesen Vorschlag jedoch ab und deshalb zog sich der Streit bis 2017 hin.

Dann führte der Libanon eine Ausschreibung zur Erschließung von Block 9 durch und Israel wollte dies auf keinen Fall zulassen.

2017 stellten die libanesischen Behörden einem Konsortium aus der französischen Firma Total, dem italienischen Unternehmen ENI und der russischen Novatek eine Lizenz zur Förderung von Öl und Gas aus.

Daraufhin wurde im Mittleren Osten eine Anti-Libanon-Kampagne auf die Beine gestellt, welche es sich zum Ziel setzte, das Gemeinschaftsprojekt mit Russland zu verhindern

Und ab hier kann man sich den Rest schon fast selbst zusammenreimen.

Diese Aktivitäten schüchterten aber keinen der Betroffenen ein und deshalb musste Israel einen Zahn zulegen.

Der libanesische Bürgerkrieg

Während eines Besuchs beim amerikanischen Außenminister Mike Pompeo erhielt der libanesische Präsident Michel Aoun ein geheimes amerikanisch-israelisches Dokument zugespielt, welches die Pläne zur gezielten Auslösung eines Bürgerkriegs im Libanon enthielt.

Wer ihm dieses Dokument zuspielte, ist bis heute unklar. Man plante darin beispielsweise Giftgasangriffe wie in Syrien, welche man der Hisbollah in die Schuhe schieben wollte.

Es ist also immer die gleiche Vorgehensweise wie seit etlichen Jahrzehnten.

Doch die Zeit verging und nachdem große Proteste im Libanon ausgebrochen waren, trat der libanesische Premierminister Saad Hariri mit seinem Kabinett am 29. Oktober 2019 zurück.

Mittlerweile begannen jedoch die Arbeiten am levantinischen Erdgasfeld mit Hochdruck und der Hafen von Beirut war das Logistikzentrum zur Erschließung dieses gesamten Projektes.

Im November 2019 kamen alle Ausrüstungsgegenstände zur Erschließung der Erdöl- und Erdgasfelder im Hafen von Beirut an und man konnte deshalb bald beginnen.

Im Juni 2020 wurde bekannt gegeben, dass man ein Bohrfeld im Block 9 bis in sechs Wochen angelegt hätte und die Bohrungen bis Ende Mai 2021 abgeschlossen wären.

Doch nur wenige Wochen später wird der komplette Hafen von Beirut weggeblasen und das ganze Unternehmen dadurch zum Abbruch gebracht!

Wer da noch an Zufälle glaubt, der muss sehr enge Scheuklappen tragen.

Das war also der wirkliche Grund für diese riesige Detonation vom Montag und wie üblich lesen Sie in unseren Leitmedien überhaupt nichts darüber!



















Alkolün övüldüğü, camiye sövüldüğü, müslümanın dövüldüğü günlerdi o günler. O günleri yaşamayan bir müslüman bu günlerin değerini bilemez. Bu günümüzü sağlayan Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

















MİRASYEDİLİK

Devlet devlet diye naralar atıp

Devleti harcadık, daha ne kaldı?

Milli duyguları ucuza satıp

Milleti harcadık, daha ne kaldı?

Parti merkezleri kıblemiz oldu

Kirli, paslı giren tertemiz oldu

Kazanan kesemiz midemiz oldu

Ümmeti harcadık, daha ne kaldı?

PKK Kürdüm der Kürtleri vurur

Alevi Sünni’den uzakta durur

Dindar karşısında laikçi bulur

Vahdeti harcadık, daha ne kaldı?

Nereye baktıksa hoş bakamadık

Bir düştük bir daha hiç çıkamadık

Sarıldık dünyaya bırakamadık

Ahreti harcadık, daha ne kaldı?

Dilendik batıda, dağıttık şarkta

Ar namus kalmadı ev ile barkta

Ekranda sahnede caddede parkta

İffeti harcadık, daha ne kaldı?

Sözleri, zehirli yılan ettik biz

Herşeyi, herşeyi yalan ettik biz

Sevgiyi dostluğu talan ettik biz

Hürmeti harcadık, daha ne kaldı?

Şartlandık en cani arzular için

Koymadık tek mâni arzular için

Üç günlük nefsani arzular için

Cenneti harcadık, daha ne kaldı?

Vurduk çaldık çırptık bin bir iş yaptık

Gönlümüze gözümüze diş yaptık

İsrafa yöneldik gösteriş yaptık

Nimeti harcadık, daha ne kaldı?

Batıya saldılar bir batıl izden

Umutlar hayaller kırıldı dizden

Sılayı aldılar ellerimizden

Gurbeti harcadık, daha ne kaldı?

Zevk safa içinde şah ile vezir

Biri hekimim der, birisi Hızır

Bekledik bekledik gelmedi huzur

Mühleti harcadık, daha ne kaldı?

Çağ delirdi; beden hasta, can hasta

Haram dolu riya dolu her tasta

Akıl iflastadır, amel iflasta

Rahmeti harcadık, daha ne kaldı?

Ahbaplık komşuluk nerde erenler,

Duruyorsa haber versin görenler?

Söyleyin söyleyin eski yârenler

Sohbeti harcadık, daha ne kaldı?

Sünneti kaybettik, farzı kaybettik

Sahabeden miras tarzı kaybettik.

Manevi talebi, arzı kaybettik

Kısmeti harcadık, daha ne kaldı?

Abdurrahim Karakoç


















Özden Ipek

 

Die Endlösung

Aus dem Munde eines israelischen Politikers hören wir was das zionistische Regime wirklich mit den Palästinensern vor hat. 

Moshe Feiglin (er heisst wirklich so) hat dazu aufgerufen, die israelische Armee soll Gaza erobern, die gesamte palästinensische Bevölkerung aus ihren Häusern vertreiben, ein grosses Lager für die 1,8 Millionen Menschen in der Wüste Sinai errichten, sie dort hin abtransportieren und so lange einsperren "bis ein Zielland für ihre Auswanderung festgelegt wurde." 

Danach soll Gaza in Israel einverleibt werden und Israelis sich im entvölkerten Gebiet ansiedeln. Das heisst, Feiglin verlangt eine ethnisch Säuberung des Gaza-Streifens, eine Deportation aller Palästinenser die dort leben und das Einsperren in einem riesigen Lager, bis sie irgendwohin auf der Welt zwangsweise ins Exil gehen. 

Jetzt ist Feiglin nicht irgendein verrückter zionistischer Extremist, sondern Abgeordneter des regierenden Likud-Partei und stellvertretender Sprecher des Parlaments. Was er den Palästinsern antun will erinnert sehr stark an eine andere Massendeportation und Abtransport in Lager, nämlich an "Die Endlösung". Unglaublich!

Feiglin hat sich in einem längeren Post auf Facebook am Wochenende an Netanjahu gewendet und ihm Versagen in der aktuellen "Gaza-Kampagne" vorgeworfen. Er führte die oben genannten Massnahmen gegen die Palästinenser auf, die sofort umgesetzt werden müssen. Er schreibt, "Oslo ist erledigt" und es gibt "keine zwei Staaten für zwei Völker; es gibt nur einen Staat für eine Nation."

Er will die Strategie ändern und die Feinde Israels neu definieren. Es sind einfach alle Palästinenser ohne Unterschied, denn ohne Unterstüzung in der Bevölkerung gebe es keine Hamas und ihre Einstellung gegenüber Israel wird sich nie ändern. Also müssen sie kollektiv bestraft werden, in dem man "den Gaza-Streifen erobert und alle Kämpfer und Unterstützer ausgemerzt."

Seine Vision ist "Gaza zu einem Jaffa machen" und die palästinensische Enklave soll "in eine blühende israelische Stadt verwandelt werden".

Er erklärte seine Lösung dann mit den Worten, es müssen Lager in der Nähe der Grenze zu Ägypten im Sinai errichtet werden, "weit weg von bewohnten Gebiet wo Raketen und Tunnel unwirksam sind, bis eine Destination für die Migration festgelegt wird." Gaza muss komplett von Strom und Wasser abgeschnitten und eine massive Bombardierungs-Kampagne durchgeführt werden, die alle Installationen der Hamas zerstört, sagte er.

Feiglin will das Israel damit anfängt Länder auszusuchen, welche die "Flüchtlinge" aufnimmt. Die sollen dann eine "grosszügige Wirtschaftshilfe erhalten".

Die Gesetze Israels würden dann für den Gaza-Steifen gelten und die Siedler die vor neun Jahren aus Gaza evakuiert wurden dürfen dann zurück und ihre Gemeinschaft errichten. 

"Die Stadt Gaza und Umgebung wird als israelische Touristen- und Wirtschaftszone aufgebaut," stellt sich Feiglin als Zukunft vor. Vielleicht dürfen noch einige Palästiner bleiben, aber nur wenn sie einen Schwur leisten, gegenüber Israel loyal zu sein, sagt Feiglin.

Warum, weil es noch einige Sklaven braucht, welche die Dreckarbeit verrichten?

Was Feiglin laut ausspricht, war schon immer die Politik der Zionisten. Jetzt kommt die wirkliche hässliche Fratze zum Vorschein, was sie von Anfang seit den 20-Jahren des vorherigen Jahrhunderts praktiziert haben und jetzt zu Ende bringen wollen. Alle Palästinenser sollen verschwinden, müssen weg, damit Platz für das "auserwählte Volk" geschaffen wird. Es unterscheidet sich kaum von der Sprache der Nazis.

Das ganze Geschwätzt über eine Friedensvereinbarung, über das Oslo-Abkommen, über eine Zweistaatenlösung, war nur eine Hinhaltetaktik. Alle Vereinbarungen wurden ständig sabotiert und gebrochen. Man hatte nie die Absicht sie einzuhalten.

Das israelische Regime will keinen Frieden, will keine Koexistenz mit den Palästinensern, und will schon gar nicht ihnen ein Existenzrecht in einem eigenen Staat geben. Das passt nicht mit der nationalistischen und rassistischen Ideologie des Zionismus zusammen. Die Palästinenser müssen komplett raus aus ihrer Heimat und jede Spur ihrer tausendjährigen Geschichte getilgt werden.

Der ganze Konflikt im Nahen Osten ist ganz einfach zu erklären. Die Palästinenser sind die Nachfahren der Bevölkerung von Palästina seit der römischen Zeit vor 2000 Jahren. Im 8. Jahrhundert konvertierten die meisten zum Islam. Sie lebten friedlich dort mit einer kleinen Minderheit an Juden und Christen, ausser während der Kreuzzüge der Christen aus Europa, die Palästina erobern wollten. Danach war Palästina ein Teil des Osmanischen Reiches bis zum I. Weltkrieg und wurde von Konstantinopel regiert. Die Briten kamen von Ägypten aus und führten einen Krieg gegen die osmanische Armee, besiegten diese durch den Einsatz von Giftgas in der Schlacht um Gaza und eroberten Palästina und Syrien.

Nach der Eroberung von Palästina durch die Briten, suchte am 3. April 1918 Chaim Weizmann mit einer zionistischen Delegation den britischen General Allenby in seinem Hauptquartier in Bir Salem auf, um Palästina als Staat für sich zu fordern.

 Bereits am 2. November 1917, also mehr als einen Monat vor der Eroberung Jerusalems durch Allenby, hatte sich Grossbritannien durch die Balfour-Deklaration mit den zionistischen Bestrebungen, in Palästina eine „nationale Heimstätte“ des jüdischen Volkes zu errichten, einverstanden erklärt. Von da an begann die Einwanderung der jüdischen Siedler aus aller Welt und Verdrängung der heimischen Bevölkerung der Palästinenser. Ab den 30-Jahren ging die Vertreibung mit Mitteln des Terrors richtig los, die ihren Höhepunkt in den 40-Jahren fand und in der Nakba endete, die Zerstörung von über 500 palästinensische Dörfer und Städte und Massenflucht. Siehe "Nakba".

Nach der Gründung Israel wurde ein Gesetzt verabschiedet, welches "das Recht auf Rückkehr" den Palästinensern verweigert. Ausserdem wurden die Palästinenser in Restgebiete zurückgedrängt, Gaza und Westjordanland, und unter der Besatzung der israelischen Armee gestellt. 

David Ben-Gurion, der erste Premierminister Israels und Hauptvertreter der zionistischen Ideologie zur Eroberung Palästinas sagte 1919: "Jeder sieht die Schwierigkeit in der Frage der Beziehungen zwischen Arabern und Juden. Aber nicht jeder sieht, es gibt keine Lösung zu dieser Frage. Keine Lösung! Es gibt einen Abgrund und nichts kann diesen überbrücken. Wir als Nation wollen dieses Land für uns; Die Araber als Nation wollen dieses Land für sich."

Bereits damals haben Zionisten den dialektischen Trick angewendet der bis heute gilt, in dem sie von Arabern sprechen und nicht von Palästinensern. Damit wollen sie den Eindruck erwecken, die Palästinenser sind nicht schon immer dort heimisch und mussten erste vertrieben werden um Platz zu schaffen. Die Zionisten verbreiten die Lüge, Palästina wäre ein leeres Land gewesen, das nur auf ihre Besiedelung gewartet hätte.

Wie gesagt, für Zionisten gibt es kein Zusammenleben mit den Palästinensern. Es gibt eine strickte Trennung, die mit der gigantischen Mauer die durch ganz Palästina verläuft zum Ausdruck kommt. Die Politik des zionistischen Regimes lautet von Anfang an, das Leben den Palästinensern so unerträglich zu machen, sie so zu entwürdigen und zu entrechten, bis sie freiwillig abhauen. Wenn sie sich dagegen wehren dann ist das Terrorismus. 

Haben die Palästinenser eine Armee? Haben sie Kriegsschiffe, Panzer, Helikopter, Drohnen und Kampfjets? Haben sie Atombomben? Nein, sie haben Steinschleudern. Aber Israel hat dieses Arsenal, hat aber die Frechheit zu behaupten, das arme kleine Land wäre soooooo von den Palästinensern gefährdet und deshalb muss man einen Bombenkrieg gegen sie führen. Das Massentöten von Zivilisten wäre gerechtfertigt. Wer diesen Völkermord kritisiert und anprangert wird als Antisemit diffamiert.

Stellen wir uns vor, es gebe Leute die behaupten, sie würden von den Germanen abstammen, ihre Vorfaren wurden durch die Römer vor 2000 Jahren aus dem Gebiet von Mogontiacum, dem heutigen Mainz, vertrieben und jetzt wollen sie die Stadt wieder zurück. Die germanischen Götter hätten ihnen das Land versprochen und die jetzigen Bewohner von Mainz sollen verschwinden, damit Platz für die Nachfahren der Germanen geschaffen wird die verstreut auf der Welt leben. 

Was würden alle dazu sagen? Was würden die Mainzer dazu sagen? Ihr habt ja einen Vogel. Was hat ein angeblicher unbewiesener Gebietsanspruch vor 2000 Jahren mit dem heutigen Besitzverhältnissen zu tun. Wer so etwas fordert würde keiner ernst nehmen.

Aber so argumentieren die Zionisten. Sie bilden sich einen Anspruch auf Palästina ein, meinen damit die Palästinenser verjagen zu dürfen, haben es getan und sie in kleine Gettos eingesperrt. Die ganze Welt hat das geduldet. Jetzt wollen sie diese Gettos auch noch räumen. 

Die Palästinenser sollen zuerst in Lager abtransportiert werden, um dann irgendwo weit weg ins Exil zu gehen, damit die Zionisten ganz Palästina für sich haben und die „Untermenschen“ endlich los sind. Das ist die Endlösung für die Palästinenser. 

Trotz dieser seit 70 Jahren andauernden Unterdrückung und diesen Dauerkrieg, wollen die Palästinenser nicht aus ihrer Heimat weg. 

Deshalb, alles was jetzt an Waffenstillstand und Friedenslösungen vorgeschlagen wird ist Augenwischerei. Ist wieder nur eine Verarsche bis zum nächsten Krieg. Die einzig wirkliche Lösung wäre eine echte Demokratisierung Israel und Aufgabe der rassistischen zionistischen Ideologie, wo alle Völker gleichberechtigt leben können, ohne Trennmauern und Stacheldraht, ohne Besatzung und Gettos, ohne Terror und Krieg, ohne Hass und Vergeltung.

 Genau wie die Weissen in Südafrika ihre Rassentrennung und Apartheid-Politik aufgeben mussten und sich mit den Schwarzen versöhnt und geeinigt haben, müssen die Israelis auch durch diesen Prozess und Sinneswandel. Ohne dem wird es nie Frieden im Nahen Osten geben.



















🔯🎩MASSONLAR GİZLİ SIRRI

➡sizler için araştırdım ve devamı gelecek

❎Mason locaları, yılda 4 resmi 4 de gizli toplantı yapar.. 

❎Burada alınan kararlar, devlette veya büyük şirketlerde görev yapan Masonlar'a detaylı bir şekilde anlatılır...

❎Masonların loca toplantıları, büyük önem taşır... 

❎Bu toplantılar, locanın bulunduğu ülkelerdeki olağan gelişmelere göre artı veya eksi gelişmeler gösterir. 

❎Türkiye'de genelde 4 resmi 4 de gizli toplantıların yapıldığı düşünülmektedir. 

❎Elbette bu her yıl değişiklik gösterebilir. 

❎O toplantılarda çok önemli kararlar alınır.

İTALYA'NIN EN ÜNLÜSÜ P2

❎Özellikle devlette görevli Masonlar, locadaki toplantılarda özel bilgilerle donatılır. 

❎Ardından devlette alınması istenilen kararlar açıklanır. 

❎Bu sadece üstatların bileceği bir sırdır. Ardından görevi alan Mason, devletteki çalışmaları locanın isteği doğrultusunda yönlendirir. 

❎Yurt dışındaki localar, Türkiye'nin aksine çok derin bir yapı olarak devlet işlerinde söz sahibi oldular. 

❎Özellikle İtalya'daki ünlü P2 Mason Locası, dünyanın en etkin iki locasından biri olarak operasyonlar yaptı. 

❎Potomac Locası ve P2 Mason Locası, Cumhurbaşkanları ve Başbakanları atadı. 

❎Tekrar loca toplantılarına gelirsek, eğer bir çırak, kalfa veya usta bu özel toplantılardan birini kaçırırsa, alacakları ceza sert olur.

TOPLANTIYA KATILMAYINCA

❎İşte bu konuda TAKVİM'e konuşan 23. derecedeki bir Mason, şu detayları verdi: 

↘"İstanbul'daki locada birçok toplantıya katıldım. Ardından özel görevle Malta'ya gittim. Oradaki loca toplantılarında hazır bulundum. Ancak ağır hasta olduğum için gizli bir toplantıyı kaçırdım. Bu hata, bana 3 yıla mal oldu. Kendimi affettirmek için ailemi aylar boyunca feda ettim. Çok önemli görevleri hatasız yerine getirmek zorunda kaldım. 3. yıl sonunda, tekrar eski dereceme getirildim. Toplantıya katılmama nedeniniz ölümse, o zaman problem olmaz..."↙

'KARDEŞLER' KÜS KALMAZ!

❎Masonlar, üstadın izni olmadan komite kuramaz.

❎Uygunsuz bir konu hakkında konuşan cezalandırılır.

❎Üstat veya Nazır konuşurken, araya girmeye çalışan cezalandırılır.

❎Kardeşlerin cezaları, loca mahkemelerinde verilir...

❎Masonluğu ilgilendiren konularda mahkemeye gidenler, çok ağır şekilde cezalandırılır.

❎Eğlenceleri abartmamak önemlidir.

Loca dışında küs olan 2 kardeş, toplantılarda yakın ve samimi olmak zorundadır.

❎Locanın refahına olmayan her hükümet ve her kanuna karşı birlik sözü verilir...

BİR DAHA ASLA İŞ BULAMAZLAR

❎Localarda görevli Masonlar için de önemli kurallar vardır. 

❎Bu kişiler, Mason olarak kabul edilse de onların görevleri loca içinde başlar ve biter. 

❎Aldıkları ücretler hakkında olumsuz bir tavır sergilemek, bu kişilerin sonu olur. 

❎Anında locadan gönderilen bu kişiler uzun süre iş bulamaz. 

❎Üstadın her kararına uymak zorunda olan bu kişilerin, Loca dışında herhangi bir bilgi paylaştığı saptanırsa ağır cezalar verilir.❗























MİLLİ ŞEF ÖYLE Mİ ..!! 1911 yılında İtalyanlar Libya'ya saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmişti. Libya'dan askerinizi çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi. Türkiye'ye en yakın adalar İtalya'ya geçti. İtalya ile anlaşma yapıldı.

1912'de yapılan Uşi Antlaşması'na göre biz Libya'dan askerimizi derhal çekecek, İtalya da adaları derhal bize teslim edecekti. 

Uşi, İsviçre'de bir semt. Anlaşma orada yapıldı.

Tam bu sırada Balkan Harbi çıktı. Yunanlar 12 Ada'yı işgal için hazırlanıyordu. 

Biz adaları Yunanlılara kaptırmamak için İtalyanlara "Savaş sonuna kadar adalarda kalın" demek zorunda kaldık. 

Bu, menfaatimize uygundu. Stratejik karardı.

En sonunda Lozan Antlaşması'nın 15. maddesiyle 12 Ada'yı İtalya'ya bıraktık. 

Diğer bazı adaları da Yunanistan'a. 

2. Dünya Savaşı'nda devletleri tehdit altında kalan İtalyanlar hem Libya'dan, hem de adalardan çekilme kararı alıncaya kadar adalardaki hâkimiyeti devam etti.

Tarih 1943'ü gösteriyordu. Mussolini kendi devletinin derdine düşüp adaları boşaltma emrini verdi. Türkiye'ye, "Adaları sizden almıştık, gelin adalarınızı tekrar alın" dediler. Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü almayı reddedi.Adaları İtalyanlar'dan sonra Almanlar işgal etti. Almanlar 1945'te yenilmeye başlayınca adaları boşaltmak zorunda kaldılar. Türkiye'ye "Gelin eski adalarınızı geri alın" dediler. Cumhurbaşkanı İnönü ve hükümet yine almaya yanaşmadı. Sonra ne oldu?1945'te İngiliz donanması Almanların boşalttığı 12 Ada'yı işgal etti. Yunanistan İngiltere'den adaları istedi. 1947'de yapılan Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara verildi. Burnumuzun dibindeki adalar bile Yunanların oldu. Hâlbuki alabilirdik.Bu adalar şunlar: Türkçe adıyla Batnoz, Lipso, Leryoz, Kilimli, İstanköy, İstanpulya, İncirli, İlyaki, Sömbeki, Kerpe, Herki, Meis ve Kaşot’tur. Bu adalar Anadolu’nun devamı olan kıta sahanlığı üzerindedir ve fiziki bakımdan Anadolu’nun bir parçasıdır. Türkiye'den okunan ezan bazı adalardan duyulmaktadır. Lakin Yunanların oldu.Hele bu 12 ada grubuna bağlı olan bir ada var ki neredeyse Türkiye'ye bitişik: Meis Adası. Antalya'ya 2 km mesafede. Navtex ilan edip Oruç Reis gemisini gönderdik. Yunanlar bu hafta izin vermedi ve Meis Adası önüne savaş gemicikleri koydular. Meis Adası bize büyük engel.Meis adasının Yunanistan'a bırakılmasının bedelini ödüyoruz. Meis adası Yuanistan'a 580 km uzaklıkta. Türkiye'ye 2 km uzaklıkta. Meis adası şuan Türkiye'nin Akdeniz'e açılıp sondaj yapmasını engelliyor. Zamanında Meis adasının alınmaması büyük hata.Resimdeki 12 adanın Yunan isimleri ve yerleri. Bakın Türkiye'ye ne kadar yakın olduklarına. "Simi" yani Türkçe adı ile Sömbeki adası Türkiye'ye 7 km uzaklıkta, Yunanistan'a 425 km uzaklıkta. Nasıl Yunanistan'a verilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma sırasında arkasına koydurttuğu "Mavi Vatan" haritası 12 adayı Türkiye hâkimiyetinde gösterdi. 

Bu harita ve konuşma Yunanistan'ı çıldırttı. Lozan ve diğer anlaşmalarda adalar konusunda verilen tavizi bozmak ve geri almak devlet planıdır. İdeolojik düşünmeyin.


















#SOYAĞACI GERÇEĞİ

ERDOĞAN'ın MÜTHİŞ OYUNU

YAHUDİ ASILLI'lar NASIL DEŞİFRE EDİLDİ ?

Uzun Yıllardır Başbakanlık Arşivinde Çalışan Bir Hocamla Sohbet Ederken , Sn Recep Tayyip ERDOĞAN'ın Arşiv Merakından Bahsetmiş... 

"Asıl Amacı Devletin Geçmişini Öğrenmek" Demişti.

Öncelikle 1934 Yılında Yapılan Soyadı Kanununu Ele Alalım.

Arasıra Benim de Faydalandığım Başbakanlık Arşivi Halka Açılmadan Önce, Erdoğan Soyağacı ve Soyadı İle İlgili Tüm Arşivleri Araştırıp Dijital Ortama Aktarılmasını Tamamlattı.

Tabi ki Bu Türkiye’deki SOYSUZLARI HEM RAHATSIZ ETTİ, HEM DE PANİKLETTİ.

Cumhuriyetin İlanıyla Birlikte, Yunanistan ve Avrupa‘daki 100.000 lerce Yahudiyi Türkiye’ye Getirip Bunlara Ahmet, Mehmet , Ali , Zeynep, Fatma ... İsimlerini Vererek, Bizlerden Birileri Gibi Kamufle Edip, Başta İstanbul ve Batı İlleri Ağırlıklı Olarak Türkiye’ye Yerleştirip Yaydılar. 

Bir de Soyadı Kanunu İle bunlara Türk ve İslamî Soyadları Vererek Gizlediler..

Türk Sanayisini, En Verimli Toprakları ve En Güzel Semtleri de Bunlara Teslim Ettiler.

90 Yıldır da Türk Sanayisi Bunların Elinde. Hiç Bir Şekilde Kendilerine Rakip Olacak Milli Sanayicilere İzin Vermediler. Hem Kendi Güçlerini Kullandılar; Hem de Devletin Gücünü Kullanarak Milli ve Yerli Sanayiyi Hep Kontrolde ve Alt Seviyede Tuttular..

İkincisi Üniversitelerimiz ve Medya Hep Bunların Kontrolleri Altında Kaldı.

Bu Sayede Türk Toplumunu Hep Kontrolleri Altında Tuttular.

Ta ki ARŞİVLER AÇILINCAYA KADAR.

Sn Erdoğan'ın Soyağacı Çalışması Bunları Çokça Rahatsız Etti..

Tüm Kripto Yahudiler İyot Gibi Ortaya Çıktılar... İki Göbek Öncesi Yahudi Oldukları Ortaya Çıktı.

Bu da Bunların Çıldırmalarına Yetti.

Aslında Bu Olaydan Sonra Sn. Erdoğan'a Birçok Kez Meydan Okudular.

Artık Kendilerini Gizlemeye Gerek Duymuyorlar Sanki, B iz daha güçlüyüz imasını açıkça Belirtiyorlar.

SON TÜSİAD Başkanlık Seçimi Bunun Açık Bir Örneğidir.

Artık Gizlemiyorlar. Hatta Türk Bile Olmayan Avrupa lı bir Yahudiyi TÜSİAD a Başkan Seçerek Açıkça Meydan Okuyorlar. 

Neyse Biz Konumuza Dönelim.

Erdoğan Bu Durumu Öğrendikten Sonra Ne Yaptı :

1-) Bunların Egemenliğindeki Medyayı Sessiz ve Sakince Ellerinden Aldı, Medya Güçlerini Azalttı.

2-) Ellerindeki Sanayi Gücüne Karşı Yeni Bir Milli Sanayi Gücü Oluşturdu.

3-) Savunma S anayindeki Hiç Bir Çalışmayı Bunlara Teslim Etmedi.

Gün Geçtikçe Etkilerini Azalttı ve Azaltmaya Devam Ediyor. ..

Bir de Siyasi Bir Hamle Yaparak Tüm Bu Bilgi ve Belğeleri SN. Devlet Bahçeli'ye Açarak Milli ve Güçlü Bir Cephe Oluşturdu.

İŞTE BU DURUM İÇERDE VE DIŞARDA SİYONİST YAHUDİLERİ ÇILGINA ÇEVİRDİ. Ellerinden Gelse Bu Ülkeyi Yakıp Yıkacaklar Ama Güçleri Yetmiyor...

En Büyük Hayal Kırıklığı da Türkiye'nin Başkanlık Sistemine Geçmesiyle Oldu.

Şimdi Bu Hainler ve İçerideki Piyonlarının Tek Ümitleri Vardı. 

Şuan Bunların Hepsi Paket Oluyor.






















YAHUDİ.. MAHUDİ....

IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUN. 

“M. Kemal bir Yahudi idi. Onun etrafındakiler de Yahudi idi. Cumhuriyetin ilanının hemen ardından Selanik’ten "Türk" diye  Sabetaycı Yahudileri getirdik. Yeni göçmüş olmalarına rağmen onları bir anda ülkenin en zenginleri, toprak zenginleri, iş verenleri, sanatkarları, ünlüleri yaptık. Ankara’yı başkent ilan etmeye biz karar verdik.

Yahudi kardeşlerimize haber verip dağını taşını satın aldırdık. Bir anda gayr-i menkul zengini oluverdik. Türkler kurtuluş savaşı falan kazanmadı. İngiltere’ye karşı durmadık. İngiltere’de hakim Yahudiler ile anlaştık ve bu toprakların Yahudi Cenneti ayarında ilan edilecek yeni bir Cumhuriyet ile bize bırakılmasına karar verdik. Bu bir plandı. İngilizler bu nedenle savaşmadan geri çekildi. 

Bu süreçte pek çok sanal kahraman ürettik. Ordunun adını bile Türk Silahlı Kuvvetleri koyduk. Merkez bankasını çok uluslu ve çok ortaklı bir anonim şirket yaptık. Bu süreçte Sabetayist Yahudilerden çok faydalandık. Çok ince hesaplar yaptık.

Planlarımızı büyük bir gizlilik ve başarı içinde uyguladık. Ne kadar hayatta kalmış Türk ve Müslüman fikir adamı ve beyin takımı varsa onları da sudan bahanelerle astırdık. Olmadı sürgüne gönderdik. İstiklal mahkemelerinin hakimlerinin de çoğunu Yahudi olanlardan oluşturduk. Önce asıp sonra yargıladılar. İnkılaplar çok önceden belirlediğimiz bir planın parçasıydı. 

İngiliz ajanı Ali Suavi ve Ziya Gökalp ile inkılapların temelini oluşturduk. Mustafa Kemal sadece hazırladığımız nasibin uygulayıcısıdır. Ondan önce çok kişi çabaladı,  bu planı M. Kemal iyi oynadı. Bütün başarının onun zaferiymiş gibi görülmesi  sonraki süreçte sıkıntılara sebep olsa da bunları da aştık. 

Muhalif Yahudileri İzmir Suikasti bahanesi ile astık. 1943'te Varlık vergisini çıkarılmasını da biz planladık. Yahudilerin çoğunu ilan edilecek İsrail’e gönderdik. İsraili ilk Türkiye tanıdı, bunu aslında Yahudi aklı yaptı. Biz büyük işler başardık.

Atatürk’ün öldüğü gün tüm Türkiye’de olduğu gibi bizim evde de matem havası hakimdi. Babamın ağladığına ilk kez o zaman şahit oldum.

Bir yahudi; Goyim'e (Yahudi olmayan diğer insanlar, yani Hizmet hayvanları) merhamet etmeyeceği gibi

kendisinden olmayana da asla tevazu, şükran, minnet ve mihnet gösteremez?

Kendilerinden olmayanlara tevazu ve hoşgörü göstermek doğalarında  yoktur!

-Jack Kamhi, profilo yönetim kurulu başkanı Yahudi iş adamı. Yeni çıkacak kitabından-

(Analiz; Taha Akyol, gazeteci)





















Sondaj gemileri sadece petrol ve doğalgaz aramak için değil.

Stratejik amaçları var.

Deniz güvenliği için.

Sondaj bahanesi ile askeri alanı genişletmek için.

Deniz sınırını ve hakkını korumak için.

Baskıyı kıyılardan uzak tutmak için.

Stratejik üs anlaşmaları yapmak için.

Deniz istihbarat alanını yaymak için.

Burada biz de varız demek için.

Dikkat buyurun.

Türkiye'ye yönelik planları şöyleydi:

Deniz Kuvvetelerini FETÖ ile ele geçir.

Akdeniz'de operasyon yapamayacak hale getir.

15 Temmuz darbesiyle de Türkiye'yi içine kapat, pasifize et.

Akdeniz, Suriye, Afrika, Ortadoğu'da Türkiye'siz paylaşım yap, harita çiz.

Son 5 yılda turizim ve yatırımı engelle ve ambargolarla ekonomiyi bunaltıp Türkiye'yi daha da kıpırdanamaz hale getir.

Türkiye'yi kontrollü pasifize etme ve kontrollü teslim alma operasyonu ileri geri adımlarla engellendi.

Tüm planları bozuldu.

Akdeniz'e daha güçlü ve milli bir TSK ve MİT ile güçlü şekilde inildi.

Örtülü Savaştayız.

Son sözü Amiral Cihat Yaycı Paşa'ya bırakıyorum:

"Türkiye milli menfaatleri ve Libya halkı için Libya'dadır. Libya antlaşması Sayın Cumhurbaşkanımız sayesinde imzalanmış ve hayata geçirilmiştir. Bunu özellikle vurguluyorum, sayın Cumhurbaşkanımız türlü engel ve zorluklara rağmen net bir dirayet ortaya koymuştur, anlaşmanın imzalanmasını ve hayata geçirilmesini sağlamıştır."

Cihat Paşa'nın bahsettiği türlü engel ve zorluklardan kaçımız haberdarız?

Maalasef bilgi yok, bol fikir ve çene var.

Örtülü bir savaştayız.

Farklı anlaşmalarla, stratejik ileri geri adımlarla Akdeniz'de mevzi korunmaya devam edecek.

Hangi hükümet gelirse gelsin içeride otorite boşluğu oluşturulmamalı.

Otorite boşluğu için din, ideoloji, ekonomi, etnik konular, kripto örgütler kullanılacak.

Dikkatli olmalı.

Kaşınacak yaralarımızı bizden daha iyi biliyorlar.

-- Mustafa Güldağı --













Sular yükseldikce balıklar karıncaları yer, sular çekildikce de karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne gücüne güvenmemeli... Çünkü kimin, kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.






Bir yanda yas tutanlar

Bir yanda saf tutanlar

Oluklar çift.

Birinden nur akar birinden kir























LONDRA Büyükelçimiz Rauf Orbay coşkuyla "Müjde, İngilizlerle görüştüm. 12 adayı bize verecekler" diyordu telgrafta.

Başbakan İnönü "Alıp başımıza bela mı edeceğiz" diyerek reddediyordu.

Kurtuluş savaşında Yunan'ı denize döktük. Lozan'da Türkiye'ye ödeyeceği tazminatı, 470 ton altını Yunanistan'a hediye ettik. Bugünkü rakamlarla yaklaşık 1 trilyon dolardan bahsediyoruz.

Kıbrıs Barış Harekatı'nda Yunanistan NATO'nun bizi durdurmasını istemişti.

Reddedilince NATO'dan ayrılmıştı.

12 Eylül darbesinin ilk yıllarında ABD Dışişleri Bakanı Türkiye'ye geldi.

"Yunanistan NATO'ya dönmek istiyor. Onayınız gerekiyor. İzin verin" diye yalvardı. Türkiye reddetti.

Kısa sürede yine geldiler. Türkiye "Tek şartla. Ege'de sürekli it dalaşı oluyor. Bir kıvılcım savaş çıkarır. Doğu Ege hava sahasının kontrolünü bize verin, dönüşe onaylayalım" teklifini sundu. ABD söz verdi. İmzamızla Yunanistan NATO'ya dönebildi. Hava sahası konusundaki sözü yuttular. Ankara yine kandırıldı. Geçmişte Yunanistan'a hep jest yaptık. 12 Eylül dönemindeki görüşmeleri köşkte takip eden sevgili Ali Baransel "Yunanistan'ın utanması lazım. İmzayı atmasaydık, NATO dışında kalmış zavallı, korumasız bir ülkeydi" diyordu. Şımartılmış Yunanistan arkasına Almanya, Fransa, ABD gibi NATO ülkelerini alıp, hem Ege hem de Akdeniz'de Türkiye'ye saldırgan tavırlar sergiliyor. Denizlerimizde sınırları olmamasına rağmen enerjiden pay almak isteyen NATO akbabaları türlü oyun ve kışkırtma deniyor. Yunanistan kullanılan bir zavallı. Gittiler Almanya'ya yalvardılar. Merkel, Erdoğan'ı arayarak rica etti. Masa kurulacağını söyledi.

Erdoğan "Sizi aldatıyorlar. Bunlar sözünde durmaz" karşılığını verdi.

İspatlamak için de sismik araştırma gemilerini durdurdu. Nitekim Yunanistan hemen Mısır'la deniz sınır anlaşması imzalayarak sahtekarlığını ilan etti.

Onu teşvik eden, Lozan anlaşmasına rağmen Yunan adasına askeri üs kuran ABD'ydi. Halbuki uluslararası hukukta deniz sınır anlaşması karşılıklı iki ana kara arasında yapılabilirdi. Yunan adaları ile Mısır anakarası arasındaki anlaşma saçmalığın da ötesindeydi. Dünyada bir çok ada, sahibi ülkeden binlerce km uzaktaydı. Onlar da aynını isterse ne olurdu? Türkiye'nin "Sahtekar Yunanistan" yakıştırması kısa sürede ispatlanınca Ankara harekete geçti.

Ege'de araştırma gemisini donanma eşliğinde göreve çıkardı. E. Tümamiral Cem Gürdeniz'le konuştuk dün. "Sevr anlaşmasının yıldönümünde denizde Sevr girişimini yüzlerine çarptık. Savaş istiyorsanız biz buradayız, hadi gelin dedik. Tarihi adımla meydan okuduk.

Bu mesaj gazcı NATO üyelerineydi.

Kıllarını kıpırdatamadılar." diyordu.

Bir sene önce Tümamiral Gürdeniz ahaber'de YazBoz'da "Mısır'a Batı'dan silah yağıyor, uçakları yenileniyor.

Birileri Mısır'ı bizle savaştırmak istiyor" dediğinde herkes "Yok daha neler" olmuştu. Şimdi Libya'da Mısır'la karşı karşıyayız. Gazcılar üstüne Yunanistan'la müttefik yapıp karşımıza diktiler. Çünkü Ege ve Doğu Akdeniz'den Türkiyesiz kimse balık bile tutamaz. Bir gün masa kurulacak. Denizlerde en uzun sınırı olan Türkiye pastada en büyük pay sahibi.

Bizi kuklalar ile çatıştırmanın, ardından hakem olarak masada bedavadan kazanmanın yollarını arıyorlar. Hep bu oyunu kuruyor, böyle kazanıyorlar. Ancak artık eski Türkiye değiliz. Donanmamız Libya açıklarında bile 6 aydır pozisyon almış durumda. Hiçbir ülke gemileriyle bu kadar uzun süre kalamaz. Yunanistan ahmağına aptalca bir eylem yaptırdıkları takdirde karşılaşacakları korkunç olur.

Chirchill "En büyük acım Gelibolu savaşıydı" diyordu. Hezimet savaşı 2 yıl geciktirmiş, Alman ve Rus imparatorluklarını çökerten sonuçlara gitmişti. E. Tümamiral Cem Gürdeniz diyor ki; "Yunanistan kurgulanıp Türkiye'ye saldırtılırsa, Rusya'ya karşı kurulan NATO'nun Ege- Akdeniz kanadı çöker. Türkiye Rusya ile askeri anlaşma imzalayıp, müttefik olur." Bir komutan NATO'daki gazcı ahmaklara "Churchill gibi oturup ağlamayın sonra" demek istiyor. Zekası olan anlar!

Alıntı






















 Anadolu insanına bu kadar değer veriyorlardı...

"Ulan öküz Anadolu'lu ! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var ? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız.

Komünizm lazımsa onu da biz getiririz.Sizin iki vazifeniz var : Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi askere çağırdığımızda askere gelmek. "

[ CHP'li Vali ve Ankara Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan ]

Tek parti devrinin sembol isimlerinden ve Ankara Valisi olan Nevzat Tandoğan bu sözleri, 3 Mayıs 1944' te tuttuklanıp huzuruna çıkarılan,gazeteci, şair,yazar olan Osman Yüksel Serdengeçti'nin yüzüne söylemişti.

Despot ve hukuk tanımaz kişiliği ile şöhret bulmuştu Tandoğan. Mesela gazetecilerin Ankara'dan gönderdikleri haberler eğer iktidarın aleyhinde ise gazetecilerin başına büyük işler açmaktaydı.

Hukuk tanımaz ve yüksek egosuna bir örnek ise kendisini şikayet eden bir eczacının Ankara'yı terketmesini sağlamasıydı.

O yıllarda Ankara'da herkes istediği kıyafetle dolaşamazdı.CHP idaresi üstü başı uygun olmayanı görüntüyü bozuyor diye şehrin belli yerlerine sokmuyordu.Kısaca kıyafete göre muamele yani.

Mesela ünlü halk ozanı Aşık Veysel, Sivas'tan Ankara'ya gelmiş ama,üstü başı kıyafet olarak eski olduğu için Ankara Ulus'a sokulmamış ve bu rezalet tarihe geçmişti.

Tandoğan'nın baskı ve takibine uğrayanlardan biri de Bediüzzaman Said Nursi idi.Odasında Said Nursi'ye zorla şapka giydirmeye çalışmıştı.

Köylü milletin efendisidir demekle iş bitmiyordu kısaca.Ankara meydanlarına ismi verilen Nevzat Tandoğan, 1946' da intihar etmişti.





















Keine versteckten oder offensichtlichen Feindseligkeiten gegen die Türkei

https://www.middleeastmonitor.com/20200808-turkey-and-the-others/

Die Türkei und die anderen

8. August 2020

Niemand kann den gewaltigen Sprung übersehen, den die Türkei in den letzten Jahrzehnten gemacht hat und der sie von einem östlichen Land vor den Toren Europas zu einer gigantischen wirtschaftlichen und militärischen Macht gemacht hat.

Heute ist die Türkei im Herzen des Mittelmeers, in Libyen, Syrien und im Irak präsent, und sie spielt in einer Reihe von Fragen, die die Region betreffen, eine zentrale Rolle.

Nicht zu übersehen ist auch die versteckte und offensichtliche Feindseligkeit in der Region gegenüber der Türkei, die vor kurzem in einem Krieg von Äußerungen zwischen dem türkischen Verteidigungsminister und einigen emiratischen Beamten zutage getreten ist.

In der Tat sehen viele die jüngste Annäherung zwischen den Emiraten und Iran darin, dass sich die Emirate gegen die Türkei zusammenschließen, indem sie neue Bündnisse schaffen, die der türkischen Expansion entgegenwirken können.

Ungeachtet der Naivität dieses Ansatzes, der wichtige Daten vernachlässigt, bestätigen viele Indikatoren, dass der Sabotageakt seine letzten Grenzen erreicht hat. Zu diesen Daten gehört die Art der Wirtschaftsbeziehungen zwischen der Türkei und dem Iran, bei denen es sich um strategische Beziehungen handelt, die weder von politischen Schwankungen noch von Launen der Umstände beeinflusst werden.

Darüber hinaus sind sich die Iraner sehr wohl bewusst, dass die Vereinigten Arabischen Emirate (VAE) nichts anderes als ein Umsetzungsinstrument in den Händen anderer sind und dass sie nicht die Macht haben, eigene Entscheidungen zu treffen, und dass sie letztlich nicht weit von saudischen Entscheidungen abweichen können, auch wenn sie diese in vielerlei Hinsicht tiefgreifend beeinflussen können.

Andererseits steht dieses späte Vorgehen der Emirate in demselben Rahmen wie die falschen Anschuldigungen, die Abu Dhabi seit Beginn der Blockade gegen Katar erhoben hat und die eigentlich einer der wichtigsten Vorwände für die Belagerung von Doha waren.

Es zeigte sich, dass diese Anschuldigungen falsch sind; eine Angelegenheit, die durch die Abenteuer von Abu Dhabi in Libyen, Jemen, Syrien und Tunesien aufgedeckt wurde, die an vielen Orten im Osten und Norden Afrikas zu Chaos und Bürgerkriegen führten.

Was die türkischen Erklärungen betrifft, die diesmal unter Androhung von Strafen erfolgten, so spiegeln sie das Bewusstsein Ankaras für das Ausmaß der von den VAE verursachten Schäden wider, die die Stabilität der gesamten Region bedrohen, insbesondere in Syrien, Jemen und Libyen, wo es Milizen, Söldner und separatistische Kräfte unterstützt.

Heute ist die Türkei zu einem der wichtigsten Länder mit technologischen Fortschritten, militärischer Produktion und wirtschaftlicher Unabhängigkeit geworden, was ihr die vollständige Kontrolle über ihre Entscheidungen und Handlungen ermöglicht.

Es ist nicht klug, die Feindseligkeit gegenüber der Türkei fortzusetzen, und es ist nicht klug, ihr Image weiter zu verzerren, denn sie ist zu einem internationalen Akteur geworden, der in der Lage ist, große Gleichungen umzustoßen, wie sie es in Libyen getan hat.

In der Zwischenzeit hat die Zersplitterung der arabischen Mächte und ihre Feindseligkeit untereinander viele Länder dazu veranlasst, auf der Suche nach Stabilität ausländische Allianzen zu schmieden. Dies macht Ankara heute zum engsten Verbündeten, wenn es darum geht, die Legitimität zu unterstützen und das Recht von Menschen und Staaten auf Wahrung ihrer Souveränität zu schützen.

Dieser Artikel wurde in arabischer Sprache auf The New Khalij, 6. August 2020, veröffentlicht. Übersetzt mit Deepl.com























Meşhur Fransız Gazetesinden Büyük İtiraf.

LE FİGARO:

"Pkk TÜRK Ordusunu Süper Güç Yaptı.

Türklerin karşısında artık kimse duramaz"

Pkk'yı kurarak Türkleri süper güç biz yaptık haberimiz olmadan.

Onlar sınırları içinde küçük,geri kalmış, fakir bir devletti.

Çomağı biz soktuk.

En büyük hatayı burada yaptık.

Türkler sürekli savaşarak hazır hale geldi.

Sürekli teknolojilerini geliştirerek dünya silah teknolojilerinin anlayamadığı teknolojilere kavuştular.

PKK'yı içte bitirdiler.

Şimdi sınırları dışına çıktılar süper güçllere kafa tutarak ilerlediler.

Suriye'de Rusya'yı,Libya'da hem Rusya'yı hem Amerika'yı yendiler.

Şimdi her yerde hem savaşıyorlar hem teknolojilerini daha da geliştiriyorlar.

Aslında şu an bile hiçbir devlet Türkleri karşısına almak istemiyor.

Gelecek ise; daha da korkutucu olacak.

Aslında uyuyan Devi biz uyandırdık...

Ortadoğu'da işleri bittiğinde Batıda tekrar eski hedeflerine ulaşacaklar.

Avrupa'nın bugün bile Türkleri durduracak gücü ve inancı yoktur.

Avrupa korkuyor ve endişe ile izliyor.

Fransa gerçeğe uyanmalı.

Sadece kuzey Afrika değil,Türkler tüm Afrika'da ve ortadoğu'da Fransa'yı,

Batıyı yeniyor ve kovuyor.

Afrika ve Ortadoğu kaybedilmiş birer anı olmak üzere.

Avrupa Türkleri karşısına almadan siyaset yaparak bir müddet daha var olabilir.

Eninde sonunda diz üstü çöküp Türkiye ye Avrupa birliğine gelmesi için yalvaracaklardır."

Le Figaro'dan makale...




















Kulturkampf oder Alltagsrassismus in Deutschland -Hijab und Niqab?!

Wenn sie im Sommer sagen:

"Die Arme tut mir Leid, sie muss sich bei der Hitze bedecken"

Sag!:

"Sie tut dir im Sommer Leid, weil es heiß ist, bist du im Winter neidisch, weil ihr warm ist ?

"Und sie erträgt die Hitze der Dunya, verträgst du die Hitze der Hölle?"

Wenn sie sagen:

"Die Arme lebt wie im Mittelalter, weil sie sich bedeckt"

Sag!:

"Als eure Vorfahren Afrika kolonialisierten sagten sie zu den Urvölkern, sie sollen sich etwas anziehen, man lebe ja nicht im Mittelalter. 

Heute sagt ihr man soll sich ausziehen, man lebe ja nicht im Mittelalter. Was ist nun?"

Wenn sie sagen:

"Die Frau wird wegen Hijab und Niqab unterdrückt und ist ein Gefangener ohne Freiheit"

Sag!:

"Unsere Frauen sind frei gemäß ALLAHS Anordnung zu entscheiden, wem sie sich zeigen und wem nicht.

Eure Frauen sind gefangen in den Augen der Männer. Sie sind Gefangene der Medien und der Kinos und der Schminke. 

In euren Werbungen wird nichtmal Zahnpasta verkauft, ohne das eine Frau sich ausziehen muss.

Sie sind Gefangene der gesellschaftlichen Vorstellungen. Gefangene der Mode und der Gelüste perverser Menschen."

Wenn sie sagen:

"Eure Frauen sind an unterster gesellschaftlicher Stelle und werden ausgebeutet"

Sag!:

"Unsere Frauen sind geschützt ihre Männer sind eifersüchtig, ohne durch Ungerechtigkeit zu übertreiben. 

Ihre Söhne küssen ihre Stirn und tragen sie auf Händen. Unsere Brüder senken die Blicke, weil sie ALLAH fürchten und die Ehre unserer rechtschaffenen Schwestern nicht angreifen, noch den Juwel von Ehefrau eines Bruder Begehren. 

Sie wird von allen am meisten beschützt und am meisten geliebt. Sie haben eine hohe gesellschaftliche Stellung und genießen Respekt von dem manche Politiker nur träumen können."

Wenn Sie sagen:

"Ich bin für ein Burka verbot, weil ich die Mimik sehen möchte und wissen will, mit wem ich es zu tun habe und was diese Person denkt"

Sag!:

"Seit wann überwiegt das Recht jemanden zu sehen, über das Recht sich anderen nicht zu zeigen. Wollt ihr als nächstes verlangen, das die Häuser mit Glaswänden gebaut werden, weil euer Wunsch andere zu sehen überwiegt vor dem Recht anderer sich zurückzuziehen?

Ihr wollt Mimik sehen, um zu wissen was der andere denkt? Eure Politiker zeigen das ganze Jahr über das Gesicht und ihr werdet trotzdem über deren Gedanken und Pläne und versprechen getäuscht. 

Was hat das Sehen der Gesichter euch gebracht?"

Wenn sie sagen:

"Aber es gibt doch ein Vermummungsverbot in Deutschland"

Sag!:

"Das gilt nur für Demonstrationen, anscheinend kennst du dein Gesetz nicht richtig"

Wenn sie sagen:

"Aber ihr müsst euch doch integrieren und anpassen"

Sag!:

"Anpassen an wen? 

Wenn deutsche schwul sind, sollen wir schwul werden? 

Nicht alle deutschen sind schwul, verlangt ihr von denen die nicht schwul sind, sich an die Schwulen zu integrieren oder anzupassen oder umgekehrt ?

Wenn deutsche Pokémon spielen, sollen wir das auch tun ? 

Oder sollen die die Pokémon spielen sich an die anpassen, die es nicht tun ?

Wenn deutsche Kommunisten sind, sollen wir das auch sein ? Sollen wir rassisten werden, oder müssen sich die rassisten anpassen?

Was heißt anpassen ? 

Heißt es das wir alles nachmachen sollen, auch wenn es falsch, oder sogar teilweise dumm ist ? 

Was ist der Maßstab, die Mehrheit, oder die Wahrheit?

Nichtmal die deutschen unter sich haben einen einheitlichen Lebensstil, den man nachahmen könnte.

Niemand kann mehr verlangen, als das man keine Verbrechen begeht."

Wenn sie sagen:

"Aber wir müssen die Frauen befreien"

Sag!:

"Wenn ihr es ehrlich meint, dann fangt mit den  Millionen Prostituierten an, die zum größten Teil mit Gewalt und Drogen zum Sex gezwungen werden.

Sie haben 365 Tage mal 20 Jahre mal 20 Männer am Tag Geschlechtsverkehr. 

Das sind 146000 Männer. Diese Männer haben Geschlechtskrankheiten, Mundgeruch, Alkohol, Achselschweis, Übergewicht, beleidigen, verlangen eklige Sachen etc....

Sie betrügen ihre angeblich befreiten und integrierten Ehefrauen und zahlen einen billigen Preis an Frauen, denen der Islam Ehre geben würde.

Wenn ihr Frauen befreien wollt, dann fangt bei den Prostituierten an, oder ist eure Aussage nur ein Spruch?

Wie viele eurer Prostituierten würden gerne ein sauberes ehrenhaftes Leben als Muslima haben ? 

Wenn sie sagen:

"Aber eure Frauen werden gezwungen sich anzuziehen"

Sag!:

"Wollt ihr sie zwingen sich auszuziehen?"

Geehrte Schwester ob du bedeckt bist oder nicht - das ist eine Sache zwischen Dir und Allha. 

Ich schwöre bei ALLAH, das alle Juwelen und Diamanten und Gold und Silber und Autos und Vermögen und Häuser und Besitztümer zusammen nicht den Wert eines deiner edlen Augen hat.

Sei standhaft und wahre deine Scham und Würde. 

Du bist auf dem Weg der Wahrheit und du sollst darauf achten, wie dein Rang bei ALLAH, dem SEGENSREICHEN und ERHABENEN ist und nicht, was sie über dich denken.

Du bist die Königin in deinem Haus und ein Segen für deinen Mann für die Gesellschaft. Du bist die Liebe deiner Kinder und erziehst die eine Generation, während du mit ALLAHS Erlaubnis die nächste Generation gebärst.

Lass dich nicht einschüchtern, du bist unser wertvolles Gut!

Ps. Die Frau ist die hälfte der Gesellschaft und gebärt die andere Hälfte, somit bist du die ganze Gesellschaft/Ummah, vergesse das nicht!

#NichtohnemeinKopftuch
















Dehşetli Vaazlar

2ntSo9opld.s iJfauloilnsoh urmi 05:estanid2f4 · 

PEYGAMBERİMİZİN KADINLAR İÇİN AĞLAMASI

🟢“Bir gün ben ve Fatıma (s.a) Resul-i Ekrem’in (s.a.v) huzuruna vardığımızda, Allah Resulü çok ağlamıştı. Ben ya Resulullah, dedim. Canım sana feda olsun nedir seni ağlatan?

🔵Şöyle buyurdu: “ Beni göklere miraca götürdüklerinde, ümmetimden bazı kadınları şiddetli azap içerisinde gördüm; işte onların haline ağlamaktayım . 

🔴Bir kadını saçından asılı bir halde, beyni kaynarken gördüm.

🔴Bir diğerini, dilinden asılıyken, boğazına cehennemin pis kokulu kaynar suyundan döktüklerini gördüm.

🔴Bir başkasının göğüslerinden asıldığını, birisinin kendi vücudunun etini yediği halde altından alevler yükseldiğini gördüm.

🔴Bir diğerini, ellerinin ayaklarına bağlandığı bir vaziyette yılanların ve akreplerin kendisine musallat olduğunu gördüm.

🔴Bir başka kadını gördüm ki, kör, sağır ve dilsizdi. Aynı zamanda ateşten bir sandığın içersine koyulmuş, beyni burnundan dökülüyor ve vücudu cüzam ve sedef hastalığından parça parça olmuştu.

🔴Bir kadını ise ateş tandırında ayaklarından asılı bir vaziyette gördüm.

🔴Bir başkasını gördüm ki vücudunun etlerini önden ve arkadan ateşten olan makaslarla kesiyorlardı.

🔴Bir kadın ise yüzünü ve ellerini yaktığı halde kendi bağırsaklarını yiyordu.

🔴Bir diğerini gördüm ki başı domuz başı, gövdesi ise eşek gövdesi gibiydi ve türlü türlü azabın içerisindeydi.

🔴Bir başkasını köpek şeklinde gördüm ki, arkasından verdikleri ateş ağzından çıkıyor, başına ve bedenine ise melekler ateşten balyozlarla vuruyorlardı.”

🟢Hz. Fâtıma (a.s) dönüp “Ey benim habibim ve gözümün nuru, hangi amellerinden dolayı Allah-u Teala onları bu azaplara müptela kılmıştı?” diye sorunca, şöyle buyurdu:

⚫“Kızım, saçından asılan kadının suçu; saçını namahremlere karşı kapatmaması idi. 

⚫Dilinden asılan kadın, diliyle kocasına eziyet eden birisiydi. 

⚫Göğüslerinden asılan kadının suçu, kocasını cinsel münasebetten alıkoymaktı. 

⚫Ayağından astıkları kadın, kocasından izinsiz dışarıya çıkıp giden bir kadındı. 

⚫Kendi vücudunun etini yiyen kadının suçu, yabancılar için süslenmek idi;

⚫ elleri ayaklarına bağlananın ise, kendini ve elbiselerini temiz tutmayarak, cenabet guslü etmeyip, necislerden vücudunu uzak tutmamak ve namazını hafife almaktı.

⚫ Kör ve dilsizin suçu şuydu ki, zinadan hamile kalıp o çocuğu kocasına isnad ediyordu .

 ⚫Vücudunun etini makasladıkları kimse ise, insanlar rağbet etsinler diye, vücudunu insanlara gösteren kimseydi.

⚫ Yüzünü ve vücudunu yaktıkları halde bağırsaklarını yiyen kadın, nikahsız kadın ve erkekleri birbirine ulaştırıp, günah işlemelerine vesile olan kadındı. 

Başı domuz başı, bedeni ise eşek bedeni olanın suçu, söz taşıma ve yalancılık idi.

⚫ Köpek şeklinde olan ve altından ateş verdikleri kadın, şarkıcı ve hased eden kimseydi.

🟢Bütün bunları anlattıktan sonra şöyle buyurdu Allah Resulü (s.a.v): “Yazıklar olsun kocasını kızdıran kadına. Ne mutlu kocası kendisinden razı olan kadına!”

Kaynak ; Bihâr-ül Envâr, C.18, S.351



















Yavuz Sultan Selim köprüsündeki ALĞI SIR nedir ..?


1.. Köprümüzde birinci Şifre

4 köşe vardır bu 4 köşe Ak Saçlılar Ak Sakallıların Mührünü yarısını temsil eder Dogu Batı Güney Kuzey diye köprününü üst başlarını kesip yan yana koyduğumuzda 4 köşeli yıldız doğar...

AYRICA 4 Köşeli yıldız OGUZ Han,ın DÜNYA mührünü temsil eder


2.Köprümüzdeki İkinci Şifre

Körümüzdeki Üst Başlara dikkatlice baktığımızda Bozkurt Simğesi yani ÖZGÜRLÜGÜMÜZÜ temsil eder...

İki Bozkurt yani Erkek ve Dişi bu Ak Saçlılar Ak sakallırın yeni dünya düzenindeki Mühür ve Bozkurtun gelecekte ebediyete kadar var olacağını gösterir .


3.Körümüzdeki Üçüncü Şifre

Köprününü kollarını tam olarak birleştiğinde

Kayı Boyu Ertuğrul Gazininin Sancağını temsil eder

4. Körümüzdeki Dördüncü Şifre

Oguz Han zamanındaki köşeğen yazıların motifleri köprünün en üst kısımlarında köşeğen olarak aynen temsil edilmektedir


Buda Biz Oğuz Hanın yani Oğuz Kağanın geçmişte ve gelecekteki temsilcileriyiz demektir..

5 Beşinci Şifre


Köprünün üst tarafını tam birleştirdigimizde


Kartalın Açılan kanatlarını temsil eder Tüm Oğuz Boylarının hatta Hava kuvvetlerimizin Simgesi KARTAL,dır .

Ve

Süleyman namede

Macar Kralı ODİN,in TÜRK olduğu


1 inci Vegdeg idi. Çok güçlü bir Kraldı.

Doğu Saksonya’ya hükmediyordu


Odin’in oğullarından bir diğerinin adı Beldeg idi. O, bizim şimdi

Vastfalen dediğimiz ülkenin sahibi oldu.

Odin’in üçüncü oğlunun


Adı Sige’ydi.

Onun oğlu Rere’ydi.

Bu aile de şimdi Frankland (Fransa) dediğimiz ülkeye egemen oldu.


İşte Vôlsungar (Volsoğulları) adıyla anılan Hanedan bunlardan geliyor.

Odin daha sonra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Reidgotfaland’a


(Danimarka’da Yurtland) geldi. Burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı.


Sköldsungar (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor.

Onlar Danimarka kralları oldular. Odin kuzeye doğru yolunu sürdürdü. Bugün Svitjod (İsveç) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi.


Aslav denen Asyalıların geldiğini duyan Gylfe hemen davrandı; Odin’e baş eğerek ülkesinin egemenliğini sundu.

Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi.


Her yere TÜRK geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer ADALET getirdi


Burada AVRUPA,ya verilen MESAJ ise sizlerin Hristiyan SANDIKLARINIZ

Aslında çoğu


TÜRK Boyunun Neferleridir..

Biz sizlerin içinizdeyiz

ODİN in soyu ile


Köprünün Tasarımı Dünyaya vermek istediği MESAJ

👇

Biz 1000 yıl öncede sizlerin ZALİM,lerin orurduğu yerlerde Adaletle Hüküm sürdük


Ha 2000 yıl önce ha 1000 yıl sonra


Biz istediğimiz zaman Küllerimizden Yeniden Doğar


Hile Hurda Fesatlıkla Aldığınız yerleri yeniden alırız

👇

Bir Yayagımız hala ASYA,da Bir ayağımız ise hala AVRUPA,da UNUTMAYIN demektir..

15.07.2016 günü Rabbim Ümmetin Türk,lerin Tüm Soyların

Oğuz Han

Alpaslana

Sultan Mehmet Hana kadar geçen zamanda cevap

Yavuz Sultan Selimle verildi YENİDEN DİRİLİŞ Başladı

2016 da Dedim

Çoğu Ak yürekler uyusada

Görmesede

Siyah sancak uyandırdı..

Allah Yar ve Yardımcımız olsun

Tüm Kayı Boyları BİRLİK olursak kimse bizi yıkamaz

Türkte BİR Kürtte BİR lazda BİR Çerkezde BİR

BİR olan Allahın Adı ile BİRLİK olma dünyaya Hükmetme zamanı


20.08.2016 toprakça Sayğılarımla

Topr@kç@ Analiz

7 yıl önce şunu demiştim

1 kelime Demek yeterli


Siz Aslında Türksünüz

Sizler Kral Odin’in soyundan gelen

Türk Boylarısınız


Kızıldereli Türktur

Danimarka

İzlanda

Macaristan

Kizilderelisi

Çoğu Hristiyan soyunu merak edip

Araştıracak

Ve Müslüman olacak..

@CengizD69124736




















Özkan Özge Yıldızeli

ATATÜRK'ÜN SOYAĞACI..

Atatürk'ün doğum tarihi 4 ocak 1881 salı akşamı doğmuştur.Ali Rıza efendi 1839'da selanik'te doğmuş,1893'te vefat etmiştir.Zübeyde hanım1857'de langaza kasabasında doğmuş 1923'te vefat etmiştir.Ali Rıza efendi ile Zübeyde hanım evlenmek için nüfus kaydını göztepeye yaptırmışlardır 1871'de evlenmişlerdir.

Toplamda 6 kardeşi daha vardır

Fatma

Ahmet

Ömer

Naciye

İsmet

Makbule

Toplam 7 kardeşten sadece Mustafa Kemal Atatürk ve Makbule hanım kalmıştır.Diğerleri genel olarak difteriden çok küçük yaşlarda vefaat etmişlerdir.

ATATÜRK'ÜN BABA TARAFI

Atatürk'ün büyük babası: Kızıl Hafız Ahmet Efendi

Babaannesi:Ayşe hanımdır.

Büyük babası'nın erkek kardeşi:Hafız Mehmet Efendi

Büyük babası'nın kız kardeşi:Nimete Hanımdır.

Ali Rıza Efendi'nin kardeşleri

Nimeti

Mustafa

Hatice

Emine

Atatürk'ün baba tarafı Aydın,Söke kocacık yörüklerindendir.Sökeye'de Konya civarından geldikleri bilinmektedir daha eski bir değişle söylersek Kızıl Oğuz Yörükleri Adıylada anılır.Atatürk'ün büyük babası'nın Makedonyadaki evide Türkçe ismi hiç değiştirilmeden duran,Osmanlı Türkleri'nin bulunduğu,daha çok Türkçe'nin konuşulduğu Kocacık Köyüdür.Osmanlı'nın Türkleştirme çalışmaları doğrultusunda Makedonyaya gönderilmişlerdir.Sonrasında ise Aile'nin bir kısmı selanik'e göç etmiştir.

ATATÜRK'ÜN ANNE TARAFI

Atatürk'ün dedesinin babası: İbrahim Ağa

Atatürk'ün dedesinin annesi:Ematullah Hanım

Atatürk'ün dedesi: Sofuzade Feyzullah Efendi

Atatürk'ün anneannesi: Ayşe (Atatürk'ün anneanne ve babaanneleri'nin ismi aynıdır)

Atatürk'ün Annesinin Kardeşleri

Hasan

Hüseyin Ağa

Hatice

Zehra

Dayısı Hasan'ın çocukları

Abdurrahman Aldırma

Hatice Sümerin soyu bugün Osmaniyede hala devam etmektedir.

Atatürk'ün annesi'nin Soyu Karaman'a dayanmaktadır.Sonrasında ise Osmanlı'nın Türkleştirme çalışmaları doğrultusunda Selanik,Langaza kasabasına gönderilmişlerdir.

Ali Rıza Efendi'nin Sülalesinden Bugün Hala Hayatta Olanlardan bazıları.

Salih Erbatu

Yenigün Eke

Niyazi Olcay

Nermin Kanıpak

Nevin Anul

Ayşe Öz Amar

Oytun Söğütlügil

Yurdakul Altay

Güneş Yorgancı

Müberra Erbatur

Baba Tarafından 184 kişi bulunmuştur.

Zübeyde Hanım'ın Sülalesinden Bugün Hayatta olanlardan bazıları.

Serap Kuzulu

Ağca Kuzulu

Hatice Kuzulu

Figen Aldırma

Feyzullah Aldırma

Hatice Sümer

Anne Tarafından 103 kişi bulunmuştur

Kaynak olarak Genel Kurmay Arşivi


















Son Osmanlı Son İmparator

4. AugtlSuihedstgctp guuoenmsa oosreeeln05:le3d1 · 

Konya’da İstiklal Mahkemeleri 6529 kişiyi idam etti

TBMM Arşivi Konya İstiklal Mahkemeleri T2 dosya no:274 Karar defteri 4,2 Taksim B Karar No:276

Onlarca ulema , binlerce müslüman, on binlerce Konya’nın Hadim’den Ermene’ğine, en önemlisi Bozkır’ından insanlar İsmet Paşa’nın bir şifre telgrafıyla demiştir ki;

”Bütün bir Konya bölgesi irticaya müsait bir bölge olduğundan, gericiliğe müsait bir zemin oluşturduğundan Konya halkının bütünüyle tutuklanmasına…” Dünyanın yüzkarası tlgrafıdır bu.

Bir Kominist Allah’sızın kitabından okuyorum diyor ki:”Yazık oldu Konyalılara, (20 yıllarındaki nüfusunu düşünün) bir tek Bozkır’da 780 kişi idam edildi” diyor.

TBMM Arşivi Konya İstiklal Mahkemeleri T14 No5 Zarf48

Bozkırın nufusu o tarihte köyleriyle birlikte bütün erkeklerinin idam edildiğini gösterir.Konya merkezinde 2300 kişi anında tutuklanmış, 805 kişi 3 gün içerisinde sırayla idam edilmiştir.1495 kişide tutuklamarla kürek, kala, bende ve ömür boyu gibi çeşitli cezalar ile cezalandırılmıştır.

Suçu ne? Yav daha makamı hilafet var.Bu adam hilafet istedi diye niye hapse atıyorsun?

Herşey bahaneydi…

”Çay kahve bahane, gönül sohbet ister” diyor ya şair..İstiklal mahkemeleri bahaneydi, gönül müslüman idam edilmesini istiyordu.

Yer yine KONYA, 15 Kasım 1920

Bir adet istiklal mahkemesi görevini tutukluların çokluğundan yapamadığı için o bölgenin komutanı İsmet Paşa’ya haber gönderir, İstiklal mehkemesi yetmiyor diye.4 tane istiklal mehkemesi daha gönderir.

Harp divanı denilen yerler vardı.Yargılamasız idam eden mahkemeler…Adam hukukçu değil, ”gel bakalım sakallısın, sarıklısın, şalvarlısın” gereği düşünüldü idam…

O istiklal mahkemeleri de yetmedi.10 tane de HARP DİVANI gönderildi.Gönül müslüman öldürmek istiyordu…

İstiklal Mahkemeleri 1928 yılında bitmiştir. 8 yıl aralıksız hizmet veren İstiklal mahkemesinin Başkanı Kel Ali, yaptığı basın toplantısında diyor ki; biz 8 yılda sadece ve sadece 2875 kişiyi idam ettik.” Bu resmi rakam.Şimdi 2875 kişiyi duyunca içleriniz ürperiyor.

Adamların resmi rakamı bu.Ben gerçek rakamı söyleyeceğim şimdi size.Onlardan sadece 1 cellatın hatırasını naklediyorum. Cellat KARA ALİ…

1928 yılında ”son tevrat” gazetesinde yayınladığı hatıralarında diyor ki ”bizim patronlar yalan söylüyor.O kadar cellatın içinde sadece benim CELLAT KARA ALİ olarak idam ettiklerimin sayısı” sıkı durun üstelik hepsi alimdi, hepsi sakallıydı, şalvarlı ve cübbeliydi.

”Sadece benim sallandırdığım kişi sayısı 5216 dır” diyor.

Bu kadar dedemiz, efendimiz, seyyidimiz, hocalarımız idam edilmiştir. H.H.C.

İşte bir ülke gerçeği….

Kurtuluş savaşın da, çanakkale savaşın da canını malını feda etmiş, evlatlarını feda etmiş olan dedem savaştan döndüğü zaman başına neyin geleceğinden habersizdi.Vatan kurtulmuştu ama….Milleti cihad için coşturan, küffara karşı gayrete getiren ve ilk kurşunu kendi sıkan dedem, hocam, şimdi idam sehpasındaydı ve son nefesini veriyordu…

Her ne kadar ölüm emrini Kel Ali’ler veriyor olsa da aslında paşa ve büyük komutan olarak tanıtılan insanlar imzalamıştı idam fermanını.Hem de mahkemeler kurulmadan çoook önce…Ne acıklı bir tablo…

İdama giden dedem öleceğine üzülmemişti belki… Onları üzen ”biz de müslümanız” diyenler tarafından öldürülmeleriydi.

Benim dedem ”Müslümanı müslümana mı kırdıracağız” diyerek ayaklanma çıkarmayacak kadar medeni ve insani idi.

Devlet düşmanlarına bile idamı çağdışı gören bir zihniyet acaba vatan aşkı ile yanan, saf ve temiz bir neslin, hunharca ve katledilmesine ne derece tepki gösterebilir…

NE ZORLUKLARLA KURULDU…

Şimdi düşünüyoruz, acaba cumhuriyetin kurulmasından bahsedenler, ”ne zorluklar ile kuruldu” derken bunu mu kastediyorlar? Yani bir cellada düşen 5216 kişinin idam edilmesinin, sayının çok olması sebebiyle verdiği zorluğu ve sıkıntısını mı hatırlatıyorlar? Bilemiyoruz….















İngilizler dünyada neden çok güçlüdür bilir misiniz? 

İngilizlerin 200 yıldır birçok ülkede uyguladığı sinsi bir politikası vardır.

Bir yeri işgal ederler.Geri çekildiklerinde dahi orada kalmaya devam ederler. İşte bu çok önemli.Kanada, Avustralya, Hindistan, bazı Afrika ülkeleri, HongKong bunlardan sadece birkaçı.

İngilizler kendi kültürel, hukuk, eğitim ve siyasi düzenlerini kurmayı garanti altına alınca çekilirler. Öyle ki çekildikleri ülkelerin halklarına bu çekilmeyi👉 "kurtuluş günü" diye kutlatırlar. Büyük bir komedi ve tezgahtır bu. O kadar sinsi bir politikadır yani.

Çekildikleri ülkelerdeki nesiller 20 sene içinde İngiliz kültürünü benimseyerek yetişmeye başlamıştır bile. Yeni nesil kendi kültür ve inancından uzaklaşıp tarihini, kültürünü ve inancını kötülemeye başlamıştır bile. İşte İngilizler tüm gücünü bu politikadan alır.

Bir yere girerler. Çekildiklerin de bile orada kalmaya devam ederler. İngilizler bir yeri işgal ettiğinde değil, çekilmeye başladığında korkun. İngilizler çekildikleri yerlerdeki halkların kendilerine karşı gelmesini engellemek için kültür, tarih ve inancından uzaklaştıran "seküler" bir düzen kurup öyle çekilirler. Seküler sistemde yetişen nesil için artık birinci düşman İngiliz değil tarih, kültür ve inancını savunan insanlar olur.

Sanki TC !☺














46 sene Almanya'da yaşayan biri olarak,  yaptığım değerlendirme de çıkan sonuç ;

Avrupa'da refah seviyesi yüksektir, fakat bunun sebebi  Alman'lar aşırı derecede tutumlu, kredi kartı kullanma oranı çok düşük ve hesaplarını iyi bilmeleridir !!!

Fabrika yöneticileri veya üst düzey memur bile evden ekmeğini  yapıp getirir, Belediye'deki üst düzey yöneticinin dahi makam aracı, özel şoförü ve çaycısı yoktur !!!!

Her sene cep telefonlarını yenilemez, ucuz bir model alır, evlerin çoğu eski yapı ve kimse orada oturmaktan gocunmaz, zenginde olsa evine temizlikçi tutmaz, karı koca çalışkandır, marka takıntıları fazla yok, çocuklar 15-16 yaşına geldiğinde harçlığını çıkartmak için çalışmaya başlar !!!

Türkiye'de son yılların  "köy kahvaltı" modası,

inanılmaz bir savurganlık, herkes cebindeki kredi kartlarıyla gösteriş peşinde, rahatına ve konforuna düşkün, en yeni evlerde yaşayıp, en iyi arabalara binip, marka kıyafet alıp, sürekli dışarıda yemek yiyip, en yeni telefon modellerini kullanıp en lüks şekilde yaşamak istiyor, kimse hayattaki hiçbir şeyden memnun değil ama yaşamındaki savurganlıktan taviz vermek istemiyor !!!

Savurganlığın sonu ALLAH c.c muhafaza etsin, büyük krizlere davetiye çıkarıŕ !!!!!

Alinti: Namik Varolgil


















Von oben kommt der Bär 🐻 aus Russland, von rechts der Jude im Muslim Kleid 👗 Iran. Gleich danach der verlängerte Arm der Kleider Träger die die ihren Anführer gestürzt haben und danach ihre Frauen Mütter und Kinder vergewaltig wurden der irak 🇮🇶 die ihr Land nicht mal gegen Terroristen die von Israel Russland Amerika und Europa gegründet und finanziert werden keine Menschen eher AFFEN DER PKK beschützen konnten.  Neben dran der kleine Taschenbillard Spieler der kurz vor seiner Kommunion steht der täglich vergewaltigt wird vom Bären 🐻 Baschar al-Assad. Denen schließen sich BAE und die Saudis nicht zu vergessen der Diktatur der vom Westen blow Jobs umsonst bekommt die Prinzessin Sisi 👸🏻, sowie die verspielten Griechen und Zypern griechischer Teil die immer andere Kinder die Größer sind als sie selbst angreifen und wenn die zurück schlagen wollen gleich weinend Europäer ihre großen Brüder die ihr Land als Ramsch gekauft haben zur Hilfe. Dann noch der transgender Macon und die Edel prostituierte aus Deutschland und der Kriminelle abschaum Europas die nach massakern ein „eigenes“ Land gegründet haben Amerika. 

Alle zusammen sind nicht stark genug um die Türkei direkt anzugreifen immer wollen sie zusammen kommen oder schicken andere vor. 

Deshalb ist Türkei die Weltmacht denn sie trauen sich alleine nicht!!!! Wie damals als diese Verbrecher zusammen getan haben um das osmanische Reich zu stürzen trauen sie sich wieder nicht alleine zu kommen, lacht ruhig denn ihr lacht gerade während ihr das liest aber ihr lacht weil ihr kein Geschichts wissen habt 🤷🏻‍♂️ wer die Geschichte kennt der weis was ich meine alle anderen essen weiter Schwein und trinken Alkohol und schauen hoch zu ihren Besatzern 😉

















Kafkaslardan kaçıp Türkiye'ye sığınan soyu kurumuş  nart bir mültecinin torunu.

Babası Muzaffer Özdağ şaibeli birisiydi.

"Türkçü sosyalist" yani "Türk Baascısı" olduğunu 

söyledikten sonra Türkeş tarafından partiden kovuldu. 

Türkçülüğün esaslarını yazan Ziya Gökalp gibi

Türkçülüğün ideologu ve Ziya Gökalp'ın hocası 

Munis Tekinalp(Moiz Kohen) gibi 

Muzaffer Özdağ da Türk olmayan Türkçülerdendi.

Babası Türk olmayan Ümit Özdağ da haliyle Türk değil.

Ama herkesten fazla Türkçü(!) dür.

Kendi ailesi gibi zulümden kaçıp Türkiye'ye sığınan 

Suriyelileri kötülemeyi ve onlar üzerinden 

yalan haberler yayarak halkı  kışkırtmayı 

kendisine vazife edinmiş.

15 gün arayla yeni bir yalan uydurup atıyor ortaya,

yalanı yüzüne vurulduğunda ise hiç utanmıyor.

yeni bir yalanın hazırlıklarına başlıyor.

Prof tirti var, sözüm ona bilim adamı ama ne ulusal 

ne uluslararası bilim çevrelerinde 

esamesi okunmaz,ciddiye alınmaz.

Bu kuklanın eline koluna bağlı İP'in ucunu takip ederseniz,

muhtemelen CIA merkezine ulaşırsınız.



















"Çankaya meşhur ve muteber bir kerhaneye dönmüştü" 

Latife’yle boşandıktan sonra Mustafa Kemal (Atatürk)’in zincirleri yeniden çözüldü. Eski fuhşiyat alabildiğine başladı. Çankaya meşhur ve muteber bir kerhâne oldu. Yirmi-otuz kadın birden doluyordu. Sabahlara kadar mum söndü yapılıyordu…

Salih Bozok’la Recep Zühtü İstanbul’da Tokatlıyan’ın arkasında bir ev tuttup bunu kerhane hâline koydular. Hem kendileri eğleniyor hem de kadınların iyilerini seçip Mustafa Kemal’e yolluyorlardı. Karılar Hâriciye vekili (dışişleri bakanı) Tevfik Rüştü’nün evine gidiyor, Gazi de oraya gidip eğleniyordu. Sabahlara kadar türlü fuhuş oluyordu. Hâriciye vekili kerhâneci başı olmuştu. Zararı yok, zaten bu sayede hâriciye vekili olmuştu. Mustafa Kemal boşanınca kadınlar artık doğruca Çankaya’ya Mustafa Kemal’e gidiyor…

Salihin kerhanesi çok zaman işledi. Öyle rezaletler oldu ki, polis kapatmaya teşebbüs etti. Mustafa Kemal’in en büyük arzularının ocağı yıkılabilir mi? Demek rezaletler ne kadar ilerlemişti. Nihayet polis burasını kapatmaya muvaffak olmuştur. Ama aradan yıllar geçti.

Mustafa Kemal Konya’ya gitmiş, orada mektebi ziyaret edip bir öğretmen kadını beğenmiş, almış getirmiş. Onunla bir müddet eğlendi. Sonra Avrupa’ya tahsile yolladı. Milletin parasıyla fahişelerine ihsan…

İzmir’e gitmiş, orman memurunun mektebe giden küçük kızı Afet (İnan)’i beğenmiş, almış getirmiş. Hadi ona da fuhuş… Sonra onu da İsviçre’ye tahsile yolladı. Vaktiyle metresi Fikriye’yi de göndermişti. Onun usûlü bu…

Nerede kız görüp beğenirse eşkiya gibi omuzlayıp götürüyor. Hem de mekteplerden… Ne fecî! Evvelce bir gece Ankara Darülmuallimâtını da basıp bir kız kaçırmıştı. Adam hırsız eşkiya…

Şimdi bu Afet (İnan) yanında, en gözdesi… Muallim(öğretmen), müverrih(tarihçi) olarak bulunduruyor.

İş sade böyle değil. Her taraftan kendisine kadın takdim edenler var. Bir avukat Lütfi var, karısı Bulgar’mış. Çok güzelmiş. Karısını takdim etmiş, baron işi gibi imtiyazlar almış. Şimdi böyle kadın yağmuru var, Çankaya’ya yağıyor…

Böyle pezevenklerin bini bir paraya… Maalesef namuslu insanlardan da iştirak edenler oluyor. Birgün Çankaya’dan Meclis’e bir telefon geldi. Arayan Kütahya mebusu Nuri. Sivas mebusu Rasim’le konuştu. Sonra Rasim gelip bize anlattı, Nuri diyormuş ki: ‘Doktor Ömer Şevki bey nerede? Paşa’ya Müfid Bey’in kızını takdim edecekti. Araba gönderdik bekliyoruz.’ Filhakika Ömer Şevki bu kızı alıp Mustafa Kemal’e o gün götürmüştür. Bunu işiten mebuslar hep iğrendik, hem de bir alay mevzuu oldu haftalarca sürdü. Şükür meclis’te namuslu insanlar çokmuş. Herkes Ömer Şevki’den selamı sabahı kesti. Halbuki bu adam namusluydu…

Çankaya fuhuş merkezine böyle gelip gidenler olduğu gibi yirmi-otuz tane de seçme genç kız ve kadın var. Bunların bir kısmına evlatlığım(!) diyor. Bir tanesi pek meşhur, Almanya’da dans tahsil etmiş bir kız. Güya Çankaya’da dans hocalığı ediyormuş!? Sonra bunu da Avrupa’ya yolladı. Dönünce de gözden düştü…

Bu işler saymakla bitmez. Binbir gece masalları, Venüs mabedi hikayeleridir. Fuhşun her türlüsü icra edilir. Hepsini yazmak uzun ve çirkin…

Dr.Rıza Nur,

Hatırâtım, syf 1318-1321




















Buyurun bilen var bilmeyen var Bilenler Hafizayi tazelesin bilmeyende ögrensin

ROTHSCHILD OWNED & CONTROLLED BANKS:

Afghanistan: Bank of Afghanistan

Albania: Bank of Albania

Algeria: Bank of Algeria

Argentina: Central Bank of Argentina

Armenia: Central Bank of Armenia

Aruba: Central Bank of Aruba

Australia: Reserve Bank of Australia

Austria: Austrian National Bank

Azerbaijan: Central Bank of Azerbaijan Republic

Bahamas: Central Bank of The Bahamas

Bahrain: Central Bank of Bahrain

Bangladesh: Bangladesh Bank

Barbados: Central Bank of Barbados

Belarus: National Bank of the Republic of Belarus

Belgium: National Bank of Belgium

Belize: Central Bank of Belize

Benin: Central Bank of West African States (BCEAO)

Bermuda: Bermuda Monetary Authority

Bhutan: Royal Monetary Authority of Bhutan

Bolivia: Central Bank of Bolivia

Bosnia: Central Bank of Bosnia and Herzegovina

Botswana: Bank of Botswana

Brazil: Central Bank of Brazil

Bulgaria: Bulgarian National Bank

Burkina Faso: Central Bank of West African States (BCEAO)

Burundi: Bank of the Republic of Burundi

Cambodia: National Bank of Cambodia

Came Roon: Bank of Central African States

Canada: Bank of Canada – Banque du Canada

Cayman Islands: Cayman Islands Monetary Authority

Central African Republic: Bank of Central African States

Chad: Bank of Central African States

Chile: Central Bank of Chile

China: The People’s Bank of China

Colombia: Bank of the Republic

Comoros: Central Bank of Comoros

Congo: Bank of Central African States

Costa Rica: Central Bank of Costa Rica

Côte d’Ivoire: Central Bank of West African States (BCEAO)

Croatia: Croatian National Bank

Cuba: Central Bank of Cuba

Cyprus: Central Bank of Cyprus

Czech Republic: Czech National Bank

Denmark: National Bank of Denmark

Dominican Republic: Central Bank of the Dominican Republic

East Caribbean area: Eastern Caribbean Central Bank

Ecuador: Central Bank of Ecuador

Egypt: Central Bank of Egypt

El Salvador: Central Reserve Bank of El Salvador

Equatorial Guinea: Bank of Central African States

Estonia: Bank of Estonia

Ethiopia: National Bank of Ethiopia

European Union: European Central Bank

Fiji: Reserve Bank of Fiji

Finland: Bank of Finland

France: Bank of France

Gabon: Bank of Central African States

The Gambia: Central Bank of The Gambia

Georgia: National Bank of Georgia

Germany: Deutsche Bundesbank

Ghana: Bank of Ghana

Greece: Bank of Greece

Guatemala: Bank of Guatemala

Guinea Bissau: Central Bank of West African States (BCEAO)

Guyana: Bank of Guyana

Haiti: Central Bank of Haiti

Honduras: Central Bank of Honduras

Hong Kong: Hong Kong Monetary Authority

Hungary: Magyar Nemzeti Bank

Iceland: Central Bank of Iceland

India: Reserve Bank of India

Indonesia: Bank Indonesia

Iran: The Central Bank of the Islamic Republic of Iran

Iraq: Central Bank of Iraq

Ireland: Central Bank and Financial Services Authority of Ireland

Israel: Bank of Israel

Italy: Bank of Italy

Jamaica: Bank of Jamaica

Japan: Bank of Japan

Jordan: Central Bank of Jordan

Kazakhstan: National Bank of Kazakhstan

Kenya: Central Bank of Kenya

Korea: Bank of Korea

Kuwait: Central Bank of Kuwait

Kyrgyzstan: National Bank of the Kyrgyz Republic

Latvia: Bank of Latvia

Lebanon: Central Bank of Lebanon

Lesotho: Central Bank of Lesotho

Libya: Central Bank of Libya (Their most recent conquest)

Uruguay: Central Bank of Uruguay

Lithuania: Bank of Lithuania

Luxembourg: Central Bank of Luxembourg

Macao: Monetary Authority of Macao

Macedonia: National Bank of the Republic of Macedonia

Madagascar: Central Bank of Madagascar

Malawi: Reserve Bank of Malawi

Malaysia: Central Bank of Malaysia

Mali: Central Bank of West African States (BCEAO)

Malta: Central Bank of Malta

Mauritius: Bank of Mauritius

Mexico: Bank of Mexico

Moldova: National Bank of Moldova

Mongolia: Bank of Mongolia

Montenegro: Central Bank of Montenegro

Morocco: Bank of Morocco

Mozambique: Bank of Mozambique

Namibia: Bank of Namibia

Nepal: Central Bank of Nepal

Netherlands: Netherlands Bank

Netherlands Antilles: Bank of the Netherlands Antilles

New Zealand: Reserve Bank of New Zealand

Nicaragua: Central Bank of Nicaragua

Niger: Central Bank of West African States (BCEAO)

Nigeria: Central Bank of Nigeria

Norway: Central Bank of Norway

Oman: Central Bank of Oman

Pakistan: State Bank of Pakistan

Papua New Guinea: Bank of Papua New Guinea

Paraguay: Central Bank of Paraguay

Peru: Central Reserve Bank of Peru

Philip Pines: Bangko Sentral ng Pilipinas

Poland: National Bank of Poland

Portugal: Bank of Portugal

Qatar: Qatar Central Bank

Romania: National Bank of Romania

Russia: Central Bank of Russia

Rwanda: National Bank of Rwanda

San Marino: Central Bank of the Republic of San Marino

Samoa: Central Bank of Samoa

Saudi Arabia: Saudi Arabian Monetary Agency

Senegal: Central Bank of West African States (BCEAO)

Serbia: National Bank of Serbia

Seychelles: Central Bank of Seychelles

Sierra Leone: Bank of Sierra Leone

Singapore: Monetary Authority of Singapore

Slovakia: National Bank of Slovakia

Slovenia: Bank of Slovenia

Solomon Islands: Central Bank of Solomon Islands

South Africa: South African Reserve Bank

Spain: Bank of Spain

Sri Lanka: Central Bank of Sri Lanka

Sudan: Bank of Sudan

Surinam: Central Bank of Suriname

Swaziland: The Central Bank of Swaziland

Sweden: Sveriges Riksbank

Switzerland: Swiss National Bank

Tajikistan: National Bank of Tajikistan

Tanzania: Bank of Tanzania

Thailand: Bank of Thailand

Togo: Central Bank of West African States (BCEAO)

Tonga: National Reserve Bank of Tonga

Trinidad and Tobago: Central Bank of Trinidad and Tobago

Tunisia: Central Bank of Tunisia

Turkey: Central Bank of the Republic of Turkey

Uganda: Bank of Uganda

Ukraine: National Bank of Ukraine

United Arab Emirates: Central Bank of United Arab Emirates

United Kingdom: Bank of England

United States: Federal Reserve, Federal Reserve Bank of New York

Vanuatu: Reserve Bank of Vanuatu

Venezuela: Central Bank of Venezuela

Vietnam: The State Bank of Vietnam

Yemen: Central Bank of Yemen

Zambia: Bank of Zambia

Zimbabwe: Reserve Bank of Zimbabwe
















5816 kaldırılsa her şey daha net anlaşılacak. Bu ülke İngilizler ile mücadele edilerek kazanılmadı, Sabetayist ailelerin yöneteceği vaadi ile bırakıldı. Dinsiz TSK kurulup, merkez bankası çok uluslu anonim ortaklıkla sömürülmüştü. Devamı TCK'ya göre suç.. #BuMilletAtatürküSevmedi








AntiParalelKadın

@ses_siz___

·

31 Min.



*SAPIKLIK*

Özlem İPEK


Bir algı var; sapık dendiği zaman sadece akla erkek gelir.. Oysa; sokakların sapık kadınlardan da temizlenmesi lazım ki, toplum bir nebze ıslah olsun..


Çok garip geldi değil mi okuyunca "sapık kadınlar"(!)


Sokaklarda yatak odası kıyafetiyle dolaşan her kadın sapıktır...


Bir erkek avret mahallini iyice belli edecek tarzda çok dar bir pantolon giyse, sapık/rezil vs. diye bağırırsın.. Ama giydiğiniz taytlardan her hattınızı belli ederken kendiniz adına neden utanmazsınız?


Haa o sizin özgür yaşam tarzınız değil mi? Peki erkeklere niye yok o özgürlükten? Sen baştan aşağı avret olduğun halde, tayt giyme özgürlüğünü kendine hak biliyorsun da, erkeğin özgürlüğünü neden alıyorsun elinden?(!) Senin avretinin belli olması moda, erkeğin ki sapıklık öyle mi?


Otobüste/metro da bedeninin kokusunu şişeler dolusu parfüm sıkıp güzelleştirip, burunların direğini kıran ve erkeğin yanından ifil ifil geçtiğinde beyne direk şehvet hormonları uyarısı verecek kadar kokulanan bir kadın; "bana bakma" dediği gibi "beni koklamayın" da diyebilir mi?


Ben, helal olduğu halde hiç çarşı pazarı göğüsleri yarıya kadar görünür tarz da gezen abi/amca görmedim. Siz gördünüz mü? Görsek "sapık" diye koşarız değil mi adamcağızın peşinden?


Peki ben, domates seçerken sapık ablanın göğüslerini neden görmek zorundayım? Erkek göbekten yukarısı helal olduğu halde asla böyle gezmez/gezemezken, kadınlar göğüs avretini açıpta geziyor ve bu sapıklık olmuyor öyle mi?


Bir bankta kalçasının tam altına gelecek kısalıkta şort ile oturan bir adamın yanına çocuğunuzu oturtur musunuz?

Ne münasebet deli midir, sapık mıdır nedir?! Teklifim bile nasıl çirkin değil mi annesi?


Peki aynı şekilde oturan, kalçasından aşağısı çıplak bir kadının giyinişi, neden seni aynı şekilde rahatsız etmiyor? Vel hasıl kelam; sokaklar da yatak odası kıyafetiyle dolanan her kadın da bir o kadar sapıktır!


Toplumun ahlakını bozuyorlar! Toplumun kalitesini düşürüyorlar! Bugün o çocuklar çarşı pazarda bir ablanın göğsünü, kalçasını, bacaklarını görmek zorunda kalıyorsa, bu da bir "ÇOCUK VE TOPLUM İSTİSMARIDIR"

















 Evlenmek ateşten gömlek olmuş..!

20 yaşına kadar okul ve askerliğe mahkum ediliyor gençlik..!

Hayata 23 yaşında başlıyor nesil..!

Bir çoğu psikolojik bunalımın eşiğinde..!

GAYRİ meşru ilişkilerle doldurulmaya çalışılan boşluk..

Ve binbir acı..!

23 ten sonra evlilik masrafı çabası..!

Gurbette, inşaata, kömür ocaklarında ve pazar meydanlarında heba edilen hayatlar..

Yaş 35 ancak kısmi olarak biriktirilir evlilik parası..!

Yüklü miktarda Mehir talebleri..

Son model mobilyalar...

Lüks ev talebleri.. 

Şatafatlı düğün masrafları...

Ve Borca batan yepyeni  yuvalar...!

Tartışmalar, kavgalar, huzursuzluklar, sen-ben çatışmaları..

Ardından boşanma davaları..

Zaten Borca batmış babayı ömür boyu nafakaya mahkum etme...!

Çocuğunu görmekten bile mahrum edilir babalar.!

Bunalım ve cinayetler....

Zinaya gelince tüm kapılar açılmış durumda..

Fuhuş, 20 veya 30 Tl'ye kadar düşmüş...

Tüm teşvik kapıları açık..

Sosyal ağlar neredeyse Fuhuş yuvası...

Tik-tok, YouTube, evlilik siteleri hatta İslami olanı bile var..

TV ve fitnevizyonlarda zina sahneleri...

Karma eğitim..!

Karma çalışma alanları...

Sokak ve caddelerde çıplak manken giyimliler..!

Kırılan mahremiyetler..

Yıkılan ar perdesi...

Kaybolan haya...

Ve mahvedilen bir toplum..!

Hafizan Allah..!

RABBİM bu gençliği ve neslimizi muhafaza et..!





























































































































































































































































































































































































































































































































































Beliebte Posts aus diesem Blog

#ChpMaskesi5816 ataturq M. Kamal'i #ChpMaskesi5816 ile korumasınlar da, bu gerçekleri nasıl saklasınlar ?